Seçimler geldi ve geçti. Fakat bir süre daha muhabbeti yapılır. Kulislerde; yorumlara, geyiklere, değerlendirmelere konu olur; ama bitti. Kazananı ve kaybedeni belli oldu artık. 

 

            Seçim süreci içerisinde, elbette ki yanlış yapanlar oldu. Propaganda, algı veya üste çıkma adına haksızlıklar, uygun olmayan, yakışmayan tavırlar sergilendi. Çok iyi bir izleyici olmayan ortalama bir vatandaş dahi bu yanlışları gördü.

 

            Yazının hemen başında, şahsım ile ilgili sizlerle bir şey paylaşayım. Ben ömrüm boyunca mağdurdan, madundan, mazlumdan, mahrumdan yana oldum. Sokakta iki çocuğun basit kavgasını önemser, fiziki gücünden ötürü haksızlık yapmaya çalışanın kolundan tutar, kenara çekerim. İki kedi kavgaya tutuşsa, zayıf kediden yana olur, diğerine bir taş veya terlik fırlatırım. Şu yerkürede, gücünü bir başkasını ezmeye çalışanın hal ve tavırları ile ezilenin yüzünde oluşan acı ifade, benim açımdan dayanılmaz bir işkence çeşididir.  

 

            Kanaatimce bu seçimde en çok iftira atılan, haksızlık yapılan ve yanlış algılara konu edilen parti, HÜDA PAR oldu. Millet ittifakı bileşenlerinin HDP ile yaptıkları ittifakı örtbas etmek, karartmak, haklı çıkarmak için HÜDA PAR’a yüklenmeleri insafsızca idi.

 

            Günlük konuşmalar içerisinde bazen kıyasa yönelir, söylediklerimizin daha iyi anlaşılması için iki olayı karşılaştırırız. Ama yaptığımız mukayeseyi benzer veya zıtlar arasında yaptığımızda dahi, insafı elden bırakmamaya çalışırız. Bu çerçevede seçim sürecinde HÜDA PAR’ın HDP ile kıyas edilmesi tek telime ile adil değildi.

 

            İki partinin geçmişi, tarihi, tabanı, bilmem hangi yönü, ne derseniz deyin ama bu kıyası kabul etmek mümkün değil. Demek ki bu tür insafsız yaklaşımlar siyasette oluyormuş. Bir algı için, düşülen çukurdan çıkmak adına, bilerek ve isteyerek birilerine haksızlık yapılabiliyormuş. Fakat bunca insafsız saldırılara aksakallı veya badem bıyıklıların seyirci kalması ayrıca can inciticiydi.  

 

            Sadece HÜDA PAR’a mı haksızlık yapıldı? Elbette ki hayır. Örneğin birazcık dikkat etmesi gereken Kılıçdaroğlu’nun, seccadeye bilerek bastığını söylemek aynı şekilde insafsızlıktı. CHP’nin kodlarında bu tür densizlikler olmasına rağmen, ben Kılıçdaroğlu’nun, hele ki bir seçim arifesinde bu tavrı sergileyebileceğine inanmıyorum.

 

            Yine CHP’nin genlerinde halka üstten bakma gibi bir hasletlerinin olduğunu biliyoruz. Bu özelliği çerçevesinde dahi, bir iki densiz CHP yetkilisinin, depremzedeler ile ilgili yaptıkları uygulamalardan Kılıçdaroğlu’nu sorumlu tutmak adilane değildi. Ancak Tekirdağ Belediye Başkanına sözünü geçiremiyor diye eleştiri yapılabilir. Yahut Bolu Belediye Başkanına bir türlü ayar veremiyor diye liderliği sorgulanabilir.

 

            Bidayette bir kıyastan bahsettik ya! Aslında Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu ile kıyası bile yanlış. Çünkü sıklet olarak farklıdırlar. Belki Kılıçdaroğlu daha nazik bir çizgi çizdi. Fakat Erdoğan’ın karizmasının yanında çok çok gerilerde kaldı.

 

Muhalefetin seçim ittifakları ayrı bin inceleme konusu idi. Kılıçdaroğlu, denize düşenin misali, tutunmayacak yosunlara bile tutunmaya çalıştı. Bunca çelişkili ittifakların halk tarafından görülmeyeceğini zan etmek büyük bir gafletti.

 

Sonuç Kılıçdaroğlu için büyük bir hüsrandır. Millet İttifakı bileşenlerinin milletvekilleri kendi partilerine geçtiklerinde, bahsettiğim hüsran daha bir netleşecek. Kılıçdaroğlu’nun bu saatten sonra koltuğunu koruması kanaatimce mucize olur.

 

Bu yönde atılacak adımların yerel seçimlere endeksli olması kaçınılmazdır. Kılıçdaroğlu’nun yerel seçimlere kadar CHP’nin başında durması gerekebilir. Çünkü şunun şurasında Belediye Başkanlıklarının test edileceği seçimlere az bir süre kaldı. Bu süreyi CHP liderlik tartışmaları ile geçirirse, daha önce kazandığı belediyeleri dahi kaybedebilir.

 

CHP’nin önünde iki seçenek var. Ya liderlik tartışmaları başlatır ve kısa süre içerisinde yeni bir lider seçerek, onun eşliğinde seçimlere gider. Veya mevcut lider gemiyi batırmadan sahile çeker. Ama seçimlerden sonra yine lider değişimine gider.

 

Bu hitabı çok sevmedim ama “Bay bay Kemal”e gerçektende “Bay bay” diyeceğiz