Gazetemizin okurları anlatacağım hususu, Mehmet Göktaş Hocamızın kaleminden 01/02/2013 tarihinde okumuşlardır.  Maalesef bu yazının başına gelmeyen kalmadı. Söz konusu yazıda, hikâyenin esas kahramanının ismi geçmemekte, sadece halen sağ olduğu ve olayın 1995 yılında Mardin’de yaşandığı yazılmaktadır.  

Yazıda ismi verilmeden anlatılan kişinin; Gazetemiz yazarı ve HÜDA PAR Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Aslan olduğu, yine Göktaş Hocamız tarafından iki gün önce “Hayır, O Kişi Muhsin Yazıcıoğlu Değil!” başlıklı yazısı ile açıklandı. Yani artık gönül rahatlığı ile bu kişinin Muhsin Yazıcıoğlu değil, Abdullah Aslan olduğunu ilan edebiliriz.

Konuya yabancı olanlar “Ne oluyor, neyi anlatıyorsun?” diye soruyor olabilirler. Efendim, Göktaş Hocamızın 2013 yılında yazdığı ve başkalarının mal bulmuş mağribi gibi sahiplendiği, hatta kısa filmlerinin yapıldığı yazı üzerine, 19/07/2017’de, tırnak içerisinde “O Namazları Asla Kaza Etmeyeceksin” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Konu kapandı derken, Karar Gazetesinden Ahmet Taşgetiren, 27/03/2022 günü “Filistin Askısında Namaz” başlıklı bir yazı yazdı ve alıntıladığı yazının sonunu da maalesef yanlış kişiye bağladı. Çünkü alıntıladığı yazıda, hikâyesi anlatılan kişinin Muhsin Yazıcıoğlu olduğu yazılıydı. Zaten Ahmet Taşgetiren 29/03/2022 günü bir düzeltme yayımladı. Dolayısıyla bu günkü yazım Taşgetiren’e cevap niteliğinde değil. Fakat hakikatin teyiden tekrarlanması zarureti nedeniyle, 2017’de yazdığım yazıyı aşağıya alıyorum. Böylece meramım biraz olsun anlaşılır.  

“O Namazları Asla Kaza Etmeyeceksin”

 

Hemen belirtmeliyim ki başlık bana ait değil. Mehmet Göktaş Hoca’mıza ait. Zaten başlığı tırnak içine almamın nedeni de o. 

            Neden alelacele yazının başlığının tarafıma ait olmadığını belirtme ihtiyacı hissettim? Efendim, çünkü etraf hırsızlarla dolu. Nasıl yani? Yazılarda hırsızlık mı olurmuş?

            Evet, bal gibi olur. Yazı ve fikirlerde yapılan hırsızlığın adı biraz değişik: İntihal. Yani bizim bildiğimiz “Aşırma.” Ben demiyorum, Türk Dil Kurumu diyor. İntihal; başkalarının fikirlerini, metotlarını, verilerini, yazılarını ve şekillerini sahiplerine atıf yapmadan kullanmaya denir.

            Bu hırsızlık genellikle iki türlü yapılır: Kaynak göstermemek ve tırnak içine almamak. Nasıl maddi hırsızlık bir suç ise fikir hırsızlığı da suçtur. Hem de ciddi bir suçtur. Akademik hayatta, öğrencilerin düşük not almasından, akademik kariyerin silinmesine kadar değişen cezaları mevcuttur.

            Gelelim meselenin özüne. Doğru Haber Gazetesinin yazarlarını takip edenler, Mehmet Göktaş Hoca’nın başlığını yukarıya aldığım yazısını 01/02/2013 okumuşlardır. Aslında olayı kısaca hatırlatmakta fayda var. Yazının özeti şöyle: “Cezaevine bir genç getirilir. İkindi namazının ardından uzun uzun kaza namazları kılar. Yaşlı biri “İkindi namazının ardından kılınan nafile namaz yoktur” diye gence hatırlatmada bulunur. Ama genç 29 gün tutulduğu gözaltındaki namazlarını kaza ettiğini söyler. İşin garip tarafı bu genç namazlarını kılmıştır. Fakat teyemmüm, abdest veya namazın rükünlerini yerine getirmediğinden kaza ettiğini söyler. Bütün bunların namaza engel olmadığını söyleyen yaşlı adama genç tutuklu, gözaltında tutulduğu 29 günün 15 gününde anadan üryan tutulduğunu ve namazların bu şekilde eda ettiğini söyleyince, yaşlı adam: “Bana bak delikanlı! Anlıyor musun, o namazları asla kaza etmeyeceksin. O namazları alıp Allah'ın huzuruna varacaksın. Allah’ım, sana bunları getirdim.” diyeceksin. Biliyor musun, belki hayatında kıldığın en önemli namazlar, senin bu namazların olacak.”

            Yazıyı bitiren Göktaş Hoca şu şekilde bir uyarıyı da ihmal etmiyor: “Evet, muhterem okuyucularım! Bu kardeşimiz şu anda yaşamaktadır. Şu anlattıklarım bu kardeşimizin başından geçenlerin sadece küçük bir bölümü, yıl 1995, Mardin. Ve bu kardeşimiz gibi binlerce kardeşimiz var, onların da hepsi de hayattalar.”

            Fakat gelin görün ki bu yazıyı birçok kişi kendi istedikleri bir biçimde evirip çevirmekte ve hırsızlık yaparak yazıya sahiplik etmektedirler. Kimi çevreler yazının kahramanını rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu olarak tanıtmakta ve hatta Radyo 7 bu şekilde yazıyı kaynak göstermeden okuma cesareti göstermektedir. Birçok site yazıyı intihal etmekte ve rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ile ilintilemektedirler.

            Tekrar etmekte fayda vardır ki, bu olay Mardin’de 1995 yılında, kamuoyu tarafından Hizbullah diye bilinen camianın mensubu olarak gözaltına alınıp, cezaevine konan bir şahsın başından geçen olaydır. Bu kişi birebir Göktaş Hoca ile konuşmuş ve başından geçenleri anlatmıştır.

            Hem o zaman gözaltına alınanlar bilirler ki işkencecilerin ekseriyeti dindar polislerden oluşuyordu. O günlerde Hizmet hareketi olarak bilinen ve bugün FETÖ diye anılanların kumpaslarıyla içeri tıkılan Müslüman sayısı hayli kabarıktır. Ancak iş o kerteye gelmiş ki FETÖ’cüler bu yazıdan esinlenerek kısa bir film çekmişler ve kendilerine kumpas kurdukları ve belki de bu şekilde namaz kıldırdıkları gencin hikâyesini çalarak, kendileri 15 Temmuz’dan sonra yaşamış gibi göstermektedirler.

            Edep yahu. Ayıptır. Hem yazıyı çalacaksınız hem de bir başkalarına hamlederek onları kahramanlaştıracaksınız. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül darbesi sonrası çektiği işkenceleri anlatmış dudumdadır. Eminim ki kendisi bu tür bir hikâyeye ihtiyaç duymayacak kadar olay yaşamıştır. Alın onları anlatın veya yazın.

            Peki ya FETÖ’cüler. İnsan biraz utanmaz mı? Hem kumpaslar kurarak birçok İslami şahsiyeti içeri koyacaksınız, hem de onlara yaşattıklarınızı senaryolaştırıp film haline getirerek, kendiniz yaşamış gibi piyasaya süreceksiniz.

            Bu yazıyı çalanlar, radyolarında okutanlar, kendilerine mal etmeye çalışanların hepsinin hem Hizbullah üyesi diye gözaltına alınan o gençten hem de yazıyı kaleme alan Mehmet Göktaş Hoca’dan özür dilemeleri gerekmektedir.

            Bu erdemliliği göstersinler bari.