Batı denilen yeri hep bir lokantaya benzetirim. Şöyle kapıdan içeri girdiğinizde göze hitap eden muhteşem bir mekân karşılıyor sizi. Enfes yemekler var seçenekler arasında. Etraf hiç de öyle yemek kokmuyor. Aksine güzel kokular alıyorsunuz. Masalar düzgün, oturaklar temiz, sunum harika.

            İster istemez merak ediyorsunuz bunca hazırlığın yapıldığı esas kısmı. Yani buranın mutfağı nasıl diye orayı da görmek istiyorsunuz. Pek göstermeye niyetli değiller ama ısrar ediyorsunuz. Giriyorsunuz kapıdan içeriye. Gözlerinize inanamıyorsunuz. Her taraf pislik içinde. Mikropların uçuştuğunu görüyorsunuz âdeta. Bu kadar temiz bir mekânın mutfağı böyle olamaz, olmamalı diye kahroluyorsunuz.

            Maalesef Batı dediğimiz coğrafya yukarıda tarif ettiğimiz gibidir. Fazlası var, eksiği yok. Medeniyetlerini şaşaalı bir şekilde gösterip, şehrin ışıkları arasında gözlerimizi kamaştırabilirler ama bakmasını bilenler için bu medeniyetin mimsiz olduğu hemen göze çarpıyor. Bildiğiniz üzere medeniyet kelimesinin başından mim harfini aldığınız zaman, “edeniyet” kalıyor. Edeniyet; değersizlik, düşüklük, daha açık bir ifadeyle alçaklık demektir.

            Asıl meramımıza geçmeden şunu hatırlatalım ki bizim acıları yarıştırma gibi bir niyetimiz yok. Ancak yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle, bu mimsiz medeniyeti açıkça görüyor ve duyuyoruz. Çünkü bu savaş nedeniyle Ukrayna’yı terk edenler için kullanılan dil, onların bilinçaltında yatan mutfaktaki mikropları bir bir yayıyor ortalığa.

            Birkaç örnek verelim mi?

Bulgaristan Başbakanı Kiril Petkov bilinçaltındakilerini şu şekilde ortaya çıkartmış: "Bunlar alıştığımız mülteciler değil. Bunlar Avrupalı insanlar, bu yüzden biz ve diğer tüm AB ülkeleri onları karşılamaya hazırız. Bunlar zeki insanlar, eğitimli insanlar. Bazıları BT (bilişim teknolojisi) uzmanları, yüksek nitelikli. Yani bu bizim kullandığımız mülteci dalgası değil, ne yapacağımızı bilmediğimiz, geçmişi belirsiz insanlar, belki teröristler... Yani Avrupa ülkelerinin hiçbiri gelmek üzere olan göçmen dalgasından korkmuyoruz." 

            Basından birkaç örnek verelim. CBS News'in Kiev'deki muhabiri Charlie D'Agata: "Burası on yıllardır çatışmaların yaşandığı Irak veya Afganistan değil. Burası böyle şeyleri görmeyi hiç ummadığınız Avrupalı ve görece medeni bir kent."

            Al Jazeera English sunucusu Peter Dobbie: "Orta Doğu'da hâlâ büyük bir savaş durumunda olan bölgelerden kaçmaya çalışan mülteciler değil, müreffeh ve orta sınıf insanlar. Bunlar Kuzey Afrika'daki bölgelerden kaçmaya çalışan insanlar değil, kapı komşunuz olabilecek herhangi bir Avrupalı aileye benziyorlar." 

BBC'ye konuşan Ukrayna'nın eski başsavcı yardımcısı David Sakvarelidze ise duygularını şu şekilde dile getiriyor: "Benim için bu yaşananlar çok duygusal, çünkü mavi gözlü ve sarı saçlı Avrupalıların öldürüldüğünü görüyorum." 

Örnekler çoğaltılabilir. Fakat bu kadarla iktifa edelim. Çünkü çoğu birbirine benziyor. Göç edenlerin Suriyeli, Iraklı veya Afganistanlı değil; sarı saçlı, mavi gözlü Avrupalılar olduğu vurgusu tüm konuşmacılar tarafından dile getiriliyor.

Görüyor musunuz medeni dünyayı? Ukraynalı mültecileri kabul etmeleri gerektiğini vurguluyorlar. Çünkü bunlar esmer tenli değil. Gelenler beyaz tenli ve dahi sarı saçlı, mavi gözlü. Kriterlere bakar mısınız? Beyaz ten, sarı saç ve mavi göz.

Ne kadar bencil, gayriinsani ve acımasız.