Hani adamın biri kendinden söz ettirmek istediği halde, kimse kendisini gündem etmiyormuş ya. O da nasıl söz konusu edilebilirim diye birine danışmış. Aldığı tavsiye üzerine köyün tek temiz su kaynağı olan kuyuya tuvaletini yapmış. Bu sayede herkes kendisinden bahseder olmuş.

Türkiye’deki bir kısım sanatçının durumu da bundan ibarettir. Sanatları veya ürettikleri eserler ile değil, sarf ettikleri saçma sapan sözlerle gündem oluyorlar. Söyledikleri sözler köyün temiz, pak suyunu kirleten dışkı kadar pis kokuyor. Ama gündem olacaklar ya. Onlar için bu yeter de artar bile.

Bahsettiğimiz kişilikler, Ferhan Şensoy’un ölümü nedeniyle düzenlenen merasimde, saçmalıklarından bir demet daha yumurtlamışlar geçenlerde. Bu vesileyle kürsüye çıkan zevattan beklenen Şensoy’un sanatçı kişiliğinden bahsetmeleriydi. Gelin görün ki Şensoy’un ahirette kafayı çektiğinden dem vurup durdular.

En ilkelinden en çağdaşına bütün inanışlarda cenazeye saygı vardır. Savaşta düşman askerlerinin ölülerine dahi hürmet edilir. Yani bir insan bu kadar mı saygısız olur? Bu kadar mı insan yaşadığı toprağın inancına, kültürüne, örfüne yabancı olur? Hadi inanmıyorsun ama cenazede sarf edilecek sözler midir bunlar?

Bilindiği üzere daha önce ölen Rasim Öztekin’in cenazesine sağlık problemleri nedeniyle katılamayan Ferhan Şensoy, merasimde okunmak üzere bir mektup göndermişti. Mektubunda; Öztekin’in gökyüzüne uçup gittiğini, bir gün kendisinin de uçacağını ve kendisiyle gökyüzündeki neşeli bir meyhanede buluşacağını söylemişti.

Bu sözlerden hareketle, geçenlerde ölen Ferhan Şensoy’un ölümü nedeniyle düzenlenen merasimdeki konuşmacılar, ölen tiyatrocuların gökyüzünde bir yerlerde kafayı çektiklerini söyleyip durdular.

Bilmiyorum farkında mısınız, bu şekilde aslında ölüm sonrası bir hayatı da ikrar etmiş oluyorlar. İnandıkları ölüm sonrası hayat bir meyhane de olsa, ahiret benzeri bir inanç genel kabul görmüş olarak karşımızda durmaktadır.

Aslında mesele bu değil. İnsan inanır veya inanmaz, o ayrı bir şey. Ama Türkiye’de sanatçı olmanın ön koşulunun Allah tanımaz, Peygamber bilmez olmak gerektiği şeklinde bir teamül var.

Yıllarca Kemal Sunal filmlerinde imamlar kötü karakterlerde gösterildiler. Şaban veya Ramazan gibi İslami isimler, aptal anlamında kullanıldılar. Artık insanlar çocuklarına bu isimleri vermez oldular.

Yılmaz Erdoğan da aynı yoldan ilerleyerek, Vizontele’deki Melle karakterini; dalga geçilecek, kekeme, teknoloji karşıtı bir hale koymuştu.

Hâsılı ve’l-kelam Türk filmleri hep dinden soğuttu; sigara, içki veya gece âlemlerine özendirdi. Yabancı filmlerde her zaman kilise veya ayin sahnelerine rastlanırken, biz de ezan okunan film yok gibi.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi en son olarak, Ferhan Şensoy’un cenazesinde Cihat Tamer, Ali Poyrazoğlu gibi tiyatrocular, öldükten sonra gökyüzünde bir yerlerde neşeli bir meyhanede kafayı çekmekten bahsettiler.

Anladığım kadarıyla sanatçılıklarında kabız olanlar, başarısızlıklarını örtmek için bu tür sözler sarf ediyorlar.

Ya da kabızlıklarını köyün temiz suyunda bozuyorlar.

Tek kelime ile yazık.

Hem de çok yazık.