Ah o eski Ramazanlar diye başlayan sohbetlere tanık olmuşsunuzdur. Aslında eskiye özlemin bulunduğu bu duygu, yeni yeni Ramazan ile tanışmanın getirdiği heyecanı kapsamaktadır. Aileden bir fert olmanın ispatı, toplumda birey olmanın gururu ile şahsiyetini ispat etme direncinin yaşandığı o güzelim zamanlar, çocuklar için ayrı bir zaman dilimidir.
O zaman çocuklar tuttuğu ilk orucun akşamında, babası tarafından sırtında taşınırdı. Babanın sırtında gezinmek büyük bir onur olmuş oluyordu. Onun için çocuklar arasında bir oruç tutma yarışı başlardı.
Diğer bütün çocuklar gibi ben de babamdan oruç tutma izni koparmaya çalışıyordum. Her seferinde babam, yaşımın küçük olduğunu ve üzerime orucun farz olmadığını söylerdi. Ablam ile bir yarış halinde olduğumuz için, bir sabah oruçlu olduğumu söyledim. Tabi ablam da oruçlu idi. Bizden küçük kardeşlerim için annem kahvaltı için kek pişirmişti. O zaman ki organik gıdaları ile yapılan kek öylesine bir koktu ki, aklım başımdan gitti.
Davul diye tabir ettiğimiz fırının yanında durup, ağzımın suları aka aka keke bakıyordum. Annem; “Oğlum bak biz oruç tutmak için sahura kalkıp yemek yiyoruz. Ayrıca daha geceden niyet ediyoruz. Sen bunların hiç birini yapmadığın için şu an oruçlu değilsin. Onun için otur kahvaltını yap.” dedi.
Çocuklarla oturup keki afiyetle yedim. Ama ablam yemedi. O orucunu tutmaya niyetli idi. Eğer tutarsa babam onu sırtında taşıyacaktı. Bende bir kıskançlık krizi tuttu. Elime aldığım bir parça keki, o gafilken zorla ağzına koymaya çalışıyordum. İlla ki sen de orucunu bozacaksın diye tutturmuştum. Öğleye doğru, önceki günden kalan dolmaları yine ablamın ağzına tıkıştırıyordum.
Akşam babam gelince yine oruç tutmak istediğimi söyledim. Herhalde benden bıkmış olacak ki, babam ‘tutabilirsin’ diye izin verdi. “Annem niyet etmem gerektiğini söyledi, nasıl niyet edeceğim” diye sordum. O, bir tekerleme ile cevap verdi:
Ekmek yedim kuruca,
Su içtim duruca,
Niyet ettim yarınki oruca
Bu tekerlemeyi söyleye söyleye uyudum. Tabi sahura uyandırmadılar beni. Ertesi gün kalktım ve anneme oruçlu olduğumu ve kahvaltı yapmayacağımı söyledim. Niyetimi nasıl getirdiğimi sordu, ben de yukarıdaki tekerlemeyi söyledim. Annem; “Bak, dedi. Ekmek yedim kuruca dediğin için şimdi ekmek yemen gerekiyor. Su içtim duruca dediğin için de su içmen gerekiyor.” diyerek, beni kahvaltıya oturttu.
Akşam babam geldiğinde, dün akşam ki niyetimin olmadığını, bana niyeti öğretmesini söyledim. Bana bu kez Kürtçe bir tekerleme okudu:
Ya Rebî min niyete niyeta kewa,
(Ya Rabbi niyet ettim kekliklerin niyeti ile)
Sibehî rabim teşta nanî hildim hewa.
(Sabah uyandığımda ekmek leğenini havaya kaldırayım)
Ben çocuk saflığımla bu kez Kürtçe tekerleme ile uyudum. Ertesi gün anneme oruçlu olduğumu söyledim. O tekrar niyetimi sordu. Yine yukarıdaki tekerlemeyi okudum. “Bak burada da ekmek leğenini havaya attığını söylüyorsun ya, yine ekmek yemen lazım” dedi ve tekrar kahvaltı yaptım.
Bu kadar istekli olduğumu gören annem bana başka bir yol gösterdi. Bu yönteme göre her gün öğleye kadar oruç tutacaktım. Bir parça ipi tuttuğum her gün için başka bir ipe bağlayacaktım. Bu şekilde bağladığım iki ip, iki yarım gün, yani bir tam gün edecekti. Mecburen öyle yaptım. Her iki günde bir ipleri birbirine bağlayıp, bu şekilde iki yarım günden oluşan bir tam gün oruç tutuyordum.
Neyse o yıl babamın sırtına binmek nasip kısmet olmadı. Büyümek ve oruç tutmak için gün sayıyordum. Aradan bir iki yıl geçtikten sonra bu muradıma ermiştim. Tabi birazcık büyüyünce, artık oruç tutacak kıvama gelmiştim.
Üzerime farz olmadığı halde bir gün sahur için beni uyandırdılar. Bana bir güzel niyet ettirdiler. Ertesi gün bilerek uyandırmadılar beni. Hemen hemen öğleye kadar uyudum. Uyandığımda öğlen namazını kıldım. Annem dışarı çıkmama izin vermedi. Çünkü oyuna dalarsam susayacaktım.
Akşama doğru çok susamıştım. Ama üzerimde bir dinginlik vardı. Kendimi biraz daha büyümüş hissediyordum. İş dönüşü babam durumumu sordu. Annem oruçlu olduğumu söyledi. ‘O zaman ezan okununca onu sırtıma alacağım’ dedi. Kulağımız ezanda idi. Ezan okununca bir bardak su içip babamın sırtına atladım. Babam beni odalar arası götürüp getiriyordu. Gururlu bir şekilde kardeşlerime el sallayıp, hava atıyordum.
Babamın sırtındaki ev içi gezintimiz sofranın başında sona erdi. Böylece ilk orucumu tutmuştum.