Şehid Selahaddin Ürük, daha 1990 yılından önce, İslami hizmetlerin ifası amacıyla Nusaybin’e gelir. Bahsettiğimiz dönemlerde şu zamanki gibi herkesin altında özel aracı bulunmamaktaydı. Nusaybin’den Cizre’ye veya İdil’e minibüsle yoluna devam etmesi gerekiyordu. Bir minibüse atlar ve yolculuğuna başlar.

Minibüs yol aldıktan bir süre sonra şöyle kelli felli biri Kürt sorununu dillendirir. Her halinden medrese okumuşluğunu hissettiren kişi, okuduğu Arapça ayet ve hadislerle bu konudaki maharetini de gösterir. Buraya kadar her şey normal iken, bahsettiğimiz şahıs birden PKK’nin propagandasına başlar. Ona göre Kürt sorununun yegâne çözümü, PKK’nin şiddet politikasında aranmalıydı.

Tam da bu noktada Şehid Selahaddin devreye girer. PKK’nin Marksist/Leninist bir yapı teşkil ettiğini, bu tür komünist fikirlerin Kürtlerin kadim tarihi ve İslami yapısıyla çeliştiğini arz eder. Ama bahsettiğimiz Molla, ayet ve hadislerle zulüm ile çatışmak gerektiğinden bahisle, PKK’nin bu amacı güttüğünü, dolayısıyla bu yapıya hizmet etmek gerektiğini belirtir.

Tartışma minibüste yolculuk yapanların huzurunda devam eder. Molla, ha bire PKK’nin sosyalist olmasının bir sakınıcasının bulunmadığını söyler ve her seferinde Şehid Selahaddin İslami çözüm önerilerini sıralar. Böylece yolculuk sonlanana kadar tartışma devam eder.

Şehid Şeyh Zeki, bir Cuma günü hutbesini eda etmek üzere Cizre’de bir camiye gider. İmam hutbeyi kıldırdıktan sonra Şeyh Zeki şöyle bir kenara geçer, tesbihatını yapar. Sonra ellerini kaldırır duaya başlar. Bu arada arkasında bir kişinin ayakta beklediğini fark eder. Fakat duasını kesmeden devam eder. Fatiha’sını bitirip, ellerini yüzüne sürdükten sonra ayakta bekleyen kişi arkasından yaklaşıp, Şeyh Zeki’yi alnından öper. Seyda bakar ki, yukarıda zikri geçen Molla’nın ta kendisi. Şöyle Şeyh Zeki’ye bakar ve “Ey Şeyh Zeki, Vallahi siz haklısınız. Sizin davanız Şeriat davasıdır ve haktır. Ama biz de Kürdüz ve davamızı sürdüreceğiz.

Ortada mazlum bir Kürt halkı vardı ve o yıllarda rejimin zulmünü iliklerine kadar hissediyordu. İsmi bizce mahfuz bahsettiğimiz Molla, bu mazlumiyeti görüyor ve yapılan zulümlerin ağır sorumluluğunu omuzlarında hissediyordu. Çözüm için yola çıktığını iddia eden PKK’nin Marksist olması Molla’yı ırgalamıyordu. Yeter ki bir şeyler yapılsın da nasıl olursa olsun düşüncesindeydi.

Tabi bu arada Molla’nın vaazları İdil, Cizre gibi yerlerde etkili oluyordu. Din ile karışık bu sosyalist çözüm önerileri gençleri cezbediyordu. Böylece PKK taban kazanıyordu. Kürtlerin kadim yapısına nüfuz eden İslam dini, bu şekilde kendisiyle taban tabana zıt bir yapıya alet ediliyordu.

Bu arada Şeyh Zeki, PKK tarafından 19.02.1992 günü çapraz ateşe tutulup şehid edildi. Kürtçe bir tefsir yazma projesi bulunan Seyda’nın bu şekilde bizce erken şehadeti, Kürtlük açısından da bir kayıptı. Kürt dilini çok iyi konuşan ve bu kulvarda dini eserler ortaya koymayı hedefleyen Şeyh Zeki, maalesef Kürtlerin adına hareket ettiklerini iddia edenlerin hedefi haline gelmişti.
Bahsi geçen Molla’nın bir veya iki oğlu, PKK uğrunda canlarını ortaya koydular. Demem o ki zikri geçen Molla, oğullarını feda edebilecek kadar davasına sadık biriydi. Öyle ki bir süre sonra kendisi de PKK’nin Irak’taki kamplarına katıldı. Bu arada yaşının ihtiyar denebilecek zamanıydı.

İşte ne olduysa burada oldu. Bu güne kadar PKK’nin sosyalist yapısını dert edinmeyen Molla, bu düşüncenin gayri İslami yaşantısına bizzat kamplarda şahit oldu. Yavaş yavaş itiraz etmeye başladı. Hayal ettiği yaşam tarzı bu değildi. Hele hele PKK’nin kamplardaki bu komün yapısı onu epey hayal kırıklığına uğratmıştı.

Tabi itirazları belirli bir süre sonra tepki topladı ve Molla’nın hapsedilmesine kadar gitti. Oğullarını feda ettiği, bu yaşta hizmet için dağa çıktığı yapı, kendisini hapsetmişti. Olayın bundan sonraki kısmı hakkında fazla malumat sahibi değilim. Ama bir yolunu bulup, KDP’ye iltica ettiğini biliyorum.

Böylece Irak Kürdistan’ında bir süre ikamet etti. İdil veya Cizre’den onu ziyarete gidenler; Molla’nın üzüntüsünden ağladığını, Molla Zeki gibi bir insanın katlinden dolayı için için üzüldüğünü ve bu güne kadar gerçeği nasıl fark edemediğine kahrolduğunu belirttiğini ifade ediyorlardı.

Bir süre sonra belki de KDP’nin aracılığı ile Türkiye’ye dönen Molla, geçenlerde rahatsızlandı. Kaldırıldığı Batman’daki bir hastanede hayata veda etti. Bir âlimin yanılgısının İdil, Cizre, Nusaybin, Şırnak havalisinde, âlemin yanılgısına sebep olduğunun bir numunesini teşkil eden Molla, böylece dünya defterini kapadı.

Ne diyelim. Allah affetsin.