İslam âlimlerinin şahsiyetinden mütevellit bir heybetleri vardır. Toplumun avam kesimi onları görünce, şöyle bir kendisine çekidüzen verme, üstünü başını düzeltme ihtiyacı duyarlar.

Fakat bu tür âlimler çok azaldı. Osmanlı’dan sonra, Cumhuriyetin ilk yıllarında çoğunluğu idam sehpalarında sallandırıldı. İdam, işkence, tutuklama, hapis ve sürgünlerin ardından bir takım emitasyon, yağcı, bel’am türü kişilikler türedi. Bunlar dünyevi hırs ve menfaatleri uğruna Aziz İslam’ı yabancı ideolojilerin hizmetine koymaktan çekinmezler.

Tarih boyunca din adı altında gününü gün eden ve çevrelerinde; Allame, Şeyh, Şeyhülislam, Molla gibi vasıfları bulunan bu insanları, İslami kaynaklar Bel’am diye tabir eder. Kur’an ise bir tek cümlede; “Şeytanın sağdan yaklaşması” diye olayı özetler.

Bu tür din adamları daima zenginlerin, ağaların, zalim devlet başkanlarının yanında olurlar. Onlar verdikleri fetva ve yaptıkları konuşmalarla, zalimlerin uygulamalarını meşrulaştırıcı bir vazife görürler veya dediğim gibi İslam’ı bir başka ideolojinin hizmetine koyarlar.

İşte bu kişileri medya evire çevire eline alıp, tepe tepe kullandıktan sonra heybetli âlimlerin de etkisini kırar. İnsanlar, bu tür kişilerin yapmacık, basit, bayağı tavırlarına bakıp, İslam âlimlerini bu pencereden değerlendirir.

Tabi bahsettiğimiz şahıslarda feraset olmadığından, ilk etapta basının parlatmalarını hanesine kâr olarak yazarlar. Belirli bir süre, en azından kamuoyunca tanınana kadar bu ön plana çıkarma işi devam eder. Sonra şahsın zaafları devreye girer. Birer birer deşifre edilen bu zaaflar, teker teker ve tekrar tekrar ekranlara getirilir. Böylece plan tamamlanmış ve onların şahsında İslam’a saldırı gerçekleşmiş olur.

Ali Kalkancı, Fadime Şahin gibileri, bu tür oyunlarda kullanılan birer figürdüler. Fethullah Gülen, Adnan Oktar ve belki de son zamanlarda ismi taciz skandalına karışan Fatih Nurullah, yine bahsettiğimiz türden kişilerdir.

Hâlbuki beri tarafta insana güven telkin eden, Hz. Peygamber (sav)’in mirasçısı, İslam’a tüm varlığı ile hizmet eden nice âlimlerimiz, şeyhlerimiz vardır. Basın onlardan istifade edemeyeceği için isimlerini dahi gündem edinmez. Hatta mümkün mertebe onları saklar.

İşin garip tarafı, toplum mühendisliği yapan karanlık odaklar, gerçekleştirecekleri operasyonlar için daime elverişli kisveli kimseler bulmakta zorlanmamaktadırlar. Şöyle elini sallasan ellisi türünden uyduruk kişilikleri bulabilmektedirler.

Tabi olayın daha ilginç bir yanı var. Uyduruk, emitasyon, tırışka her ne derseniz deyin, bu tür âlim kisveli insanlar dahi halktan teveccüh görüyor. Yani Anadolu insanının özünde İslam vardır. Sahtesi bile ilgi ve alakaya mazhar olarak değerlendiriliyor. Artık essahını varın siz düşünün.

Yani İslam o kadar yüce bir dindir ki, düşmanları dahi entrikalarında ona muhtaç oluyorlar. Maalesef bu güne kadar İslam karşıtı kişilerin en çok başarılı oldukları husus da İslam’ın yine İslam’a karşı kullanılmasıdır.

İki tarafı keskin bir kılıçla karşı karşıyayız. Keskin taraflardan biri adalet için kullanılırken, diğer tarafı zulme vesile edilebiliyor.