Toplumsal olaylar birbirlerini tetiklerler. Bu anlamda George Floyd’un ABD’de katledilmesinin yankıları bir çok yerde hissedildi. Örneğin; Avrupa’nın belli başlı kentlerinde ırkçılık karşıtı gösteriler yapıldı, sembol nitelikteki bazı heykeller yerlerinden söküldü, denize atıldı.

Tabi bu tür dönemler hassas olur. Gelişen olayların akabinde her ülke kendince çeşitli önlemler alır. Çünkü hadiselerin kendi ülkelerine sıçraması mümkündür. Olayın sahne aldığı yerden, adeta bir yüksek gerilim hattı ile yakın veya uzak komşu ülkeler gerilir.

İşte tam da böylesi durumlar toplum mühendislerinin beklediği anlardır. Özellikle fesat bekleyenler için harekete geçme vaktidir. Gelen gerilimin enerjisi kaybedildiğinde fırsat kaçırılmış olur. Onun için ellerini çabuk tutarak toplumu gerecek olaylar gerçekleştirirler.

Malum Türkiye coğrafyası üzerinde yaşıyoruz. Bu topraklar üzerinde çeşitli halklar bulunmakla birlikte, ekser olarak Türk ve Kürtler coğrafyayı paylaşmış durumdayız. Kürtlerin bu güne kadar yaşadığı problemler, başka bir ifade ile hukuksuzluklar herkesin malumudur.

Ortada kaşıyacak bu tür bir konu var olur da, kaşıyıcılar olmaz olur mu? Nitekim belirli aralıklarla Kürtlere gerilim enerjisi yükleyecek olaylar peş peşe gelmeye başladı.

İlk önce “Kürtçe müzik dinlediği için öldürüldü” iddiası ile Barış Çakan’ın olayını gündem edindiler. Aslında Barış Çakan, ezan okunduğu esnada yüksek sesle müzik dinleyenleri ikaz etmek istemişti. Ancak kendisi Ağrı Patnoslu olunca, olayı saptırmak istediler. Tam da George Floyd’un katledildiği zamana denk getirilen iddia, gerçeğin ortaya çıkarılması sonucu, istenen provokasyon neticesiz kaldı.

Daha sonra hunhar ruhlu insanlar tarafından, Afrin’li Melek Nebih Xelil isimli Kürt bir genç kız cinsel saldırıya uğradı ve sonrasında öldürülerek bir bahçeye atıldı. Şüphesiz olayın oluş şekli, bütün insanlığın kanını donduracak cinsten idi. İnsan olan herkesin vicdanını sarsan bu olay haber ajansları ve sosyal medyada yerini aldı. Kuşkusuz bu olay namus üzerinden toplumun sinir uçları ile oynama anlamına geliyordu.

Üçüncü olay tam bir alçaklık örneğini teşkil ediyordu. Cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’ın fotoğrafını kullanan bir terbiye yoksunu, neredeyse tüm toplumu gerecek cümleler sarf etmişti. İnsanımızı galeyana getirecek tarzda kurgulanan bu sosyal medya mesajı, adeta sinir uçlarımızı tahriş etti.

Bir insanın fikrini benimsemeyebilirsiniz. Bu çok doğaldır. Ancak insanların kutsallarına hakaret hakkı hiç kimseye tanınamaz. Bu hakaret Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’a, Selahattin Demirtaş’a veya toplumdan herhangi birine yapıldığında, insani vasıflara sahip her kişi, bu tür rezilliklere şiddetle karşı gelir.

Bu ahlaksız paylaşım lanetlenmelidir. Yapılan bu hakaret tam anlamıyla bir provokasyondu. Hele hele namus üzerinden bu tür alçaklıkların yapılıyor olması, olayın etki derecesini hayli arttırmaktadır.

Bu olaylar bir tesadüf eseri olarak mı bu şekilde sıralandılar. Yoksa birileri insanların sinir uçları ile mi oynuyor. Doğrusunu isterseniz benzer olayların bu şekilde peş peşe gelmesi insanı kuşkulandırıyor. Her taraftan pis kokular yayılıyor. Herhalde işin perde gerisinde duranlar, Kürt mahallesini tekrar karıştırmak istiyor.

Sinir uçlarını uyarmaya yönelik olaylara karşı hassas olmakla birlikte, soğukkanlı olmak da gerekiyor.