İdam sehpasına götürülen kişiye, genellikle son isteği sorulur. İslami geleneğe göre, iki rekât namaz kılma sünneti ile bu istek yerine getirilir. Bahsettiğimiz hususun sünnet olduğuna dair delil; Hubeyb b. Adiy’in şehid edilmeden önce iki rekât namaz kılması ve Peygamberimizin bu davranışı onamasıdır. Sorulması teamül haline gelen idam öncesi son isteğin yerine getirilmesi de yine teamül gereğidir.
İsterseniz Hubeyb b. Adiy’in şehadetten önceki son isteğini birazcık anlatalım. Kendisi Medinelidir. Hicretten sonra Müslüman olmuş ve “Ensar” vasfını kazanmış. Adal ve Kâre isimli kabilelerden gelen bir heyet, Müslüman olacaklarını beyanla, İslam’ı kendilerine öğretmek üzere, Hz. Peygamber’den öğretmen davetçiler istemişler. Bütün gayesi İslam’ı öğretmek ve yaşatmak olan Hz. Peygamber, aralarında Hubeyb’in de olduğu yedi kişilik bir davetçi topluluğunu bahsedilen bölgeye, irşad için göndermiş. Recî denilen yerde saldırıya uğrayan bu gruptan beş kişi şehid edilmiş. Kalan iki kişi Mekke’ye para karşılığında satılmak üzere götürülmüş.
Sağ kalan Hubeyb b. Adiy ve Zeyd b. Desinne’yi, Bedir’de öldürülen akrabalarının intikamını almak üzere, Mekkeli müşrikler satın alıp, idamlarını gerçekleştirmek üzere Te’nim denilen yere götürmüşler.
İşte burada Hubeyb ve Zeyd’e, son istekleri sorulmuş. Hubeyb, iki rekât namaz kılmak için ellerinin çözülmesini istemiş. Kendisine izin verilince de namazını eda etmiş ve “Eğer ölümden korktu da namazı uzattı demenizden çekinmeseydim, namazı uzatır da uzatırdım” demiş. Sonuçta mızraklanarak şehid edilmiş.
Müşriklerce sorulan bu son istek sorusunun muhataplarından biri de, başlıkta ismi geçen kişidir. Aslında bu bir isim değil, lakaptır. Şırnak’ın İdil ilçesinde zeytin satan son devrin bu mazlum şehidine, mesleğine nispeten “Zeytinlerin Sofusu” anlamında, “Sofiyê Zeytuna” deniyordu.
Lakabı gerçek ismini bastırmıştı. Herkes kendisini bu şekilde tanıdığı için asıl ismine pek ihtiyaç duyulmuyordu. Zaten bilen de yoktu. https://twitter.com/sofiyezeytuna adlı twitter kullanıcısına göre gerçek ismi Muhammed idi.
Aslen Diyarbakır ya da Silvanlı olduğu söyleniyordu. Giyim, kuşamından dolayı tasavvuf ehli olduğu intibaını veriyordu. Sakallı, şalvarlı, abdest ve namazlı biriydi. Kasalı bir motosiklete yüklediği zeytinleri, İdil ve Cizre gibi yerlerde satıyordu. İdil çarşısında tezgâh açıp, çocuklarının rızkını bu şekilde kazanmaya çalışıyordu.
Ezan okunduğunda tezgâhını bir örtü ile örter ve camiye gidip cemaatle namazını kılardı. Namazı, hayatının önceliği haline getirmişti. Ezan saatinde müşterisi olsa, alelacele işini görür ve camiye koşarak giderdi.
PKK, 1990’lı yallarda Müslümanca yaşam tarzı olan herkesi hedefine koyduğunda, bizim Sofiyê Zeytuna hala zeytin satmakla meşguldü. Kendisini, üzerinde taşıdığı İslami kisveden ötürü uyaranları, hiç mi hiç önemsemiyordu. Eğer ölecekse de bu kılık uğruna ölmeliydi.
Çok geçmeden korkulan oldu. Tezgâhında yazılı tevhid ve tekbir yazıları gören PKK militanları, onu kaçırdılar. Daha sonra itirafçıların verdiği bilgiler ve halk arasında konuşulanlara göre, kendisini İdil’in Cehennem Deresi denilen mevkiine götürmüşler.
Boynuna bir kemer bağlayıp, üç-dört gün yanlarında dolaştırmışlar. Cehennem Deresi’nin dik yamaçlarından sürükleyip, en ağır işkenceleri Sofiyê Zeytuna’ya uygulamışlar. En sonunda Dicle Nehrine veya nehre akan ve halk arasında “Bor” diye isimlendirilen suyun kenarına getirmişler.
Kendisine “Sana ne yapacağımızı biliyor musun?” sorusuna; “Biliyorum beni öldüreceksiniz; ama iki rekât namaz kılmama müsaade edin” diye cevap vermiş. Halk arasında anlatılanlara göre kendisine namaz izni verilmiş. Elleri çözülen Sofiyê Zeytuna abdest almak için akarsuyun kenarına varmış. Ancak abdestini bitirmeden PKK’lılar tarafından taranarak şehid edilmiş.
Cesedine ne yaptıkları hususunda iki rivayet var. Birinci rivayete göre; Sofiyê Zeytuna’nın kafasını gövdesinden ayıran PKK’liler, cesedi civar köylülere ibreti âlem diye bir süre teşhir etmişler. İkinci rivayet ise; ayağına bir taş bağlayarak, kendilerinin tabiri ile “Balıklara yem olsun” diye Dicle’ye atmışlar.
Şubat ayı münasebetiyle Sofiyê Zeytuna’nın şehadetini, iki rekâtlık sünneti kılmalarına müsaade edilmeyen tüm şehidlere, selam olması açısından yazdım.
Oysa Mekke müşrikleri Hubeyb’e o izni vermişlerdi.