Dünyanın yön pusulası ile Müslümanların gidişatına baktığımızda, ortada öyle umutlanacak bir ortamın görünmediğini söyleyebiliriz. .

İslam dünyası teknolojik bakımdan oldukça geride bulunuyor. En ileri seviyede olan ülkelerimiz dahi, Batı’nın terk ettiği teknolojileri daha yeni yeni keşfediyor. Batılıların şu an kullandıkları teknolojilere ulaşmak, on hatta yüz yıllarımızı alacaktır.

Bilgisayar teknolojisinin, iletişimin, robotik ilerlemenin önü alınamıyor. Halihazırda yavaştan hızlıya doğru değil, hızlıdan daha hızlıya, hatta ışık hızına varan bir teknolojik ilerleme ile karşı karşıyayız.

Peki, bu gidişat nereye doğru gidiyor? Musibetlerin paylaşıldığında üzüntülerimizin azaldığını, eskiden elle tutulur, gözle görülür bir şekilde yaşardık. Çünkü fakirlik var idiyse, herkes fakirdi ve hepimiz aynı gemide olduğumuz için mutlu idik.

Ama artık mutlu değiliz. Çünkü Amerikalıların nasıl yaşadıklarını, Avrupalıların ne kadar refah içinde yüzdüğünü, anında, ışık hızı ile görüyoruz. Bu durum fark edildikçe mutsuzluğumuz artmakta ve; “Onlarda var da bizde niye yok?” sorusunu her geçen gün daha yüksek bir sesle sormaktayız.

Öyle görünüyor ki; teknolojik gelişmeler önümüzdeki on yıllar içerisinde, dünyanın gidişatını hiç tahmin etmeyeceğimiz şekilde değiştirecek. Artık yapay zekânın konuşulduğu bir dünyadayız ve bu gidişat hepimizi bir şekilde etkileyecek. Çünkü hiç kimse kendini bu gelişmelerden ayrı tutamaz.

Ağacın kurdunun yine ağaçtan olması gibi, bu gelişmeler teknoloji üretenlerin başını da yiyebilir. Herkesin her şeyi ışık hızıyla öğrendiği bir insanlığın kandırılması, artık mümkün görülmemektedir. Kısacası bilgiye erişen insanlık; neden, niçin, niye sorularını muktedirlere daha gür bir şekilde soracaktır.

Eğer nefis galip gelir de, şeytanların oluşturduğu teknolojik ortama kedimizi kaptırırsak, herhalde hepimiz birer çöp yığını haline geliriz. Çünkü âdemoğlunun insani kodları tahrif olmakta ve yeni bir canlı türüne doğru hızla ilerlemekteyiz. Önümüzdeki elli veya yüz yılın insanı, şu an ki gördüğümüz insanın özelliklerini taşımayacaktır. Biyolojik olarak pek farklı olmasa da sosyolojik olarak çok çok farklı olacağı kesindir.

Organik buğdayı kaybettiğimiz gibi, insanın da orijinal olanını kaybedebiliriz. Görüldüğü kadarıyla bu işin kontrolü insanlığın elinden çıkıyor. Belki de geri dönülemez bir noktaya yaklaşıyoruz.

İslam dünyası açısından öngörülebilir olumlu bir sonuç, şu şekilde gerçekleşebilir: Haçlılar veya Moğolların saldırısı sonucu yok edilen binlerce kitap; İslam dünyasının kendi iç sorunlarından dolayı unutulan muazzam kültür; Batılı yaşam tarzına duyulan endişe gibi nedenlerle uzak durulan bilginin gerçekleştirdiği halihazırdaki cehaletin ağır sonuçları, çarpıcı bir şekilde görülebilir.

Avrupa Birliği’nin uzun uğraşlar sonucu ulaştığı sınırı olmayan devletler topluluğuna, İslam dünyası 1923’ten önce dahi sahipti. İran dışında hemen hemen yekpare olan İslam coğrafyasında, İstanbul’dan yola çıkan biri, pasaporta ihtiyaç duymadan Bağdat, Şam, Mekke ve Medine gibi merkezlere rahatlıkla gidebilirdi. Batılılar bu medeniyete daha yeni yeni ulaşmış durumdalar.

Onların ulaşmış olduğu günümüz refahını, bizler geçmişimizde gerçekleştirmiştik. Hem de onlar gibi vahşiyane yöntemlerle değil. Çok daha insani koşullarda ulaştığımız sonuçlara; günümüz Avrupalıları insan kanı, tabiat katliamı ve can yakıcı bir hırs üzerinden ulaşmaktadır.

Bütün bunları görecek ve ışık hızıyla fark edecek bir insanlık, Batı’nın vahşiliğine bigâne kalmayacaktır. İletişimin geldiği bu noktada; ikiyüzlü Batı, gerçek yüzünü daha fazla gizleyemeyecektir. Arap baharı olarak adlandırılan sürecin, bahsettiğimiz farkındalığın bir sonucu olduğunu göz önüne aldığımızda, dünyanın gidişatı ile ilgili tahminlerde bulunmak o kadar zor olmayacaktır.

Batı, bu zemini istem dışı olarak hazırlamaktadır. Fakat şeytanlar boş durmadığı gibi, zamanımıza hitap eden İslam davetçileri de boş durmayacaktır. Zeminin kimden yana olacağı şu an kestirilmese dahi, günümüz Müslüman devletlerinin içinde bulundukları olumsuz koşullar ile tezat bir ümidin var olduğu kanaatindeyim.

Ümidimiz herkesin her şeyi olduğu gibi görmesi ve farkındalığın artmasıdır. Bu şartların oluşması halinde, sözü edilen gidişatın yönünün, Batı tarafından oluşturulan acımasız dünyanın yıkılmasına doğru olacağı kuvvetle muhtemeldir.

İnşallah.