104 yıl önce emperyalistler bir araya gelip, Çanakkale Boğazı’ndan Müslüman beldelere girmek ve son öldürücü darbeyi vurmak niyetindeydiler.

Gelenler kimlerdi?

İngiliz, Fransız, Anzak ve sömürgelerden getirilen askerler. Yani yedi düvel.

Savunma yapanlar kimlerdi?

Türk, Arap, Çerkez, Abaza, Laz, Kürt, Pomak, Roman vs. Müslüman halklar.

Peki, Osmanlının yanında kimler vardı?

Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan. Özellikle Almanya bir başka emperyalist devlet idi.

Osmanlıların savaş Komutanı; Alman General Liman Von Sanders’ti.

Karşı tarafın askerleri arasında Müslümanlar vardı. Müslümanlarla birlikte savaşan Ermeni, Süryani, Yahudi, Keldani ve Rumlardan oluşan Osmanlı tebaası da mevcuttu.

Batılıların yanında savaşa girmemizi sağlayanlar, onlara benzemeye çalışanlardı.

Bütün bunlara rağmen, savaş bir Haçlı saldırısıydı.

Şeksiz ve şüphesiz olarak şunu söyleyebiliriz ki; neticesi Müslüman halkların perişanlığı olan savaşın galibi Haçlılardı.  

İlk etapta yapılan deniz savaşlarında; 18 Mart 1915’te geri çekilmek zorunda kalan emperyalist blok, kara savaşı başlatarak boğazımızdan girmeye çalıştılar. Fakat Osmanlıyı teşkil eden ümmetin fedakâr evlatlarının, göğüslerindeki imana toslayıp, gerisin geriye dönmek zorunda kaldılar.

Peki, bu savaşta Harbiye Nazırımız kimdi?

Bir Alman hayranı olan Enver Paşa.

Yine Osmanlıların diğer komutanları da Almanlara özenti içindeydiler. Nitekim Mustafa Kemal, Vahdettin ile çıktığı Almanya gezisinde, Batıya özendiğini belirten söz ve davranışlarda bulunmuştu.  

Osmanlı birçok taktiksel hatalar yaptı. Almanları rahatlatmak için cepheler açtı. Cephelerde İngilizlere karşı ağır mağlubiyetler aldı.

Savaşın sonunda Osmanlı parçalandı. Anadolu’daki Müslüman halklar İngiliz, Fransız, İtalyan ve onların piyonu konumundaki Yunanlılara karşı kıt imkânlarla savaşa tutuştu.

Müslüman ahali Çanakkale’deki ruhla; İslam, iman, vatan, ezan diyerek, Haçlının son saldırısını durdurmaya gayret etti. Öyle ya da böyle savaş bitti.

O da ne?

Kurulan yeni devlet yönünü Batı’ya dönmüş ve İngiliz, Fransız, İtalyan emperyalistlerine benzemek için kendi evlatlarını yiyordu. Halkın uğrunda savaştığı birçok İslami şiar ve kurum yasaklı hale geldi.

En önemlisi Halifeliğin ilgasından sonra ümmet başsız kaldı. Hâlihazırda çobansız kalan sürüye kurt dadanmış ve hemen her gün Müslümanları boğazlamaktadır. Bizim coğrafyamızda, bizzat kendileri veya bizden olan piyonları vasıtasıyla, hiçbir kutsal tanımadan Müslüman halkları kıyımdan geçiriyorlar.

Artık kanıksadığımız bu katliamlar, Yeni Zelanda’daki Cami katliamı ile farklı bir boyuta geçti. O kadar aciz bir haldeyiz ki, bizleri camilerimizde katleden Batılara sığınmak durumunda bırakılmışız. Fakat sığındığımız bu ülkelerde de güven içinde olmadığımızı 50 can vererek öğrenmiş durumdayız.

İşin garip tarafı, bizdeki batılı düşünme tarzı öyle yer edinmiş ki, batılı bir popçunun (Ricky Martin) söyledikleri ile teselli bulmaya çalışıyoruz. Bu popçuya benzer üç beş kişi bulup, Batılıları aklamaya çalışıyoruz.

Yani zihinlerimizde Çanakkale çoktan geçilmiş durumdadır. Eğer geçilmemiş olsaydı, en kutsal mekânlarımız olan Kâbe ve Aksa Mescidi onların işgali altında olmayacaktı. Halepçe’de binlerce evladımızı bir günde kimyasal bombalardan geçiremeyeceklerdi. Her gün Suriye’de katliamlar gerçekleştiremeyeceklerdi. Irak’a girip namusumuzu tarumar edemeyeceklerdi.

Geçildi ki bütün bunlar oluyor.