Geçen hafta, yani 18 Temmuz günü, Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, bir televizyon programında, kendisine sorulan soruları yanıtlıyordu.
Son derece açıklayıcı ve doyurucu bazı bilgiler paylaştı. Kendisini izlerken, yıllar yılıdır havsalamın almadığı bir durumla yine karşılaştım. Ya ben çok geri zekâlıyım ya da mevcut vaka çok vahim.
Biliyorsunuz ki Sisi, Mısır`da darbe yaptıktan bir süre sonra, meydanlarda toplanan halka ateş açtırmıştı. Binlerce şehit ve on binlerce yaralı vardı. Bu durumu endişe ile izleyen Mehmet Görmez çok üzülüyor ve bir İslam âlimi olarak, acaba ulemanın yapacağı bir şey olabilir mi diye Mısır Müftüsü`nü telefon ile arıyor.
“Ümmetin selameti için ne yapabiliriz, sizinle görüşsek” diyor. Karşı taraf görüşmeyi kabul ediyor ama Türkiye ile Mısır dışında bir yerde diyor. Neticede Ürdün`de buluşmaya karar kılıyorlar.
Mısır`daki katliamdan rahatsızlık duyan yetkili iki İslam âlimi bir araya gelecek. Yani buraya kadar her şey normal. Ama konuşmasının devamında; “Benimle Ürdün`de buluşmayı kabul eden Müftüyü akşam Mısır televizyonunda Sisi`yi ayakta alkışlarken gördüm.” diyor.
Yani pes doğrusu. İşte havsalamın almadığı husus. Bu kadar mı diye sorası geliyor insanın. Sisi, askerî darbenin ilk 50 gününde 6.181 kişiyi katledecek, keskin nişancıları masumlara nişan alarak ateş edecekler, 25.552 kişiyi yaralayacaklar ve Mısır Müftüsü Sisi`yi kameraların önünde alkışlayacak.
Bunun ne anlama geldiğini herhalde Müftü anlayacak kapasitededir. Çünkü o alkışların Mısır`daki masumların kanının akıtılmasına onay vermek demek olduğunu herkes bilir. Âlim olmanın bir namusu vardır. Topluma İslami hususlarda önderlik edecek âlimler, söyledikleri ve yaptıkları ile büyük vebal altında olduklarını bilmek durumundadırlar.
Bu durumu takiyye ile de açıklayamazsınız. Çünkü bütün dünyanın gözü önünde işlenen bir katliam var. Hem de katledilenler, Allah`ın dinini Mısır`a hâkim kılma davasındalar. Karşılarındaki katiller Batı ile anlaşmış yerli işbirlikçiler. Bu şekilde ayan beyan görünen bir olay karşısında, baş katili kameralar karşısında alkışlamak, doğrusunu isterseniz normal bir havsalanın anlayacağı türden bir olay değil.
Havsalamın anlamakta zorlandığı ikinci bir hususu da sizlerle paylaşayım. Suudi Arabistan`ın; “Biz dünyayı ABD ile birlikte yönetiyoruz” diye bir iddiası var. Bunu birçok platformda dile getiriyorlar. Adamlar ABD`ye verdikleri tavizleri ve onlarla yaptıkları işbirlikçiliği, dünyayı birlikte idare etme gibi akla ziyan bir açıklama ile örtemeye çalışıyorlar.
Hadi bu açıklama, akılları işkembelerinde olan Suudi kral ve prenslerine aittir, adamların kafaları ancak bu kadar çalışır veya çıkarlarının gereğini yapıyorlar diyelim.
Peki, Kâbe İmamı Abdurrahman Sudeysi`nin bu sözleri tekrarlamasını nasıl izah edeceğiz? Adamın unvanı; Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi İşleri Genel Başkanı imiş. Üstelik doktorasını da yapmış. Yani bizim Kâbe imamı diye bildiğimiz Şeyh Dr. Sudeysi isimli zat: “Bugün Suudi Arabistan ve ABD dünyanın iki kutbu. Allah'a hamdolsun dünyayı birlikte yönetiyorlar” diyerek belirtilen sözlere Şer`an onay vermiş. Üstelik Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz ve Amerika Başkanı Donald Trump'a dua etmeyi de ihmal etmemiş.
Bunlar ABD`ye hangi gözle bakıyorlar acaba? Nasıl bir akıl tutulması ki, dünyanın her tarafında İslam ümmetinin evlatlarını katleden ve oluk oluk kan akıtan bir devletin başkanına, Kâbe İmamı vasıflı biri kalkıp dua edecek.
Bilmiyorum sorun bende mi? Dediğim gibi ben geri zekâlı mıyım? Yoksa sizin havsalanız da mı almıyor?