Geçen hafta Suriye`nin gelmiş olduğu nokta itibariyle, gelecek için oluşturmuş olduğu potansiyel tehlikeden bahsetmiştik. Aslında üstü örtülü de olsa, Üçüncü Dünya Savaşı filli olarak bu coğrafyada yaşanıyor.
Trump`ın olaya ticari olarak yaklaştığını, bir market müdürü gibi davranıp, her şeye kâr-zarar penceresinden baktığını geçen hafta belirtmiştik. Hatta “Suriye`den çekiliyoruz” gibi ABD açısından zamansız ve biraz da skandal sayılabilecek açıklamasının temelinde dahi parasal etkenlerin rol aldığından bahsetmiştik.
Bilindiği üzere, bu yazım 04.04.2018 Çarşamba günü yayınlandı. 05.04.2018 tarihli Doğruhaber Gazetesi`nin manşeti “İşgalci Nazı” idi. Haberin içeriğinde; Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman`ın, ABD`nin Suriye`de kalması, uzun olmazsa dahi orta vadede ABD`nin varlığının devamı gerektiğini ifade etmesi, söz konusu edilmişti.
Buna karşılık; Trump`ın o bildik tavrı ile “Suriye`den çekilme planı üzerinde çalışıyoruz. Suudi Arabistan bizim Suriye`de kalmamızı istiyorsa, parasını ödemesi gerekecek.” beyanatı vardı ve bu söylemiyle market müdürlüğünü tescillemiş oluyordu. Ancak dengesiz Trump`ın son dakika Suriye`ye yönelik askeri seçeneklerin masada olduğunu söylemesi ve 24 ila 48 saat içinde açıklayacaklarını belirttiği kararlarının bölgeyi yeni daha büyük bir kaosa götürecek şerden başka bir seçenek olamayacağını şimdiden belirtmekte fayda var.
Fakat biz bu gün başka bir konuya değinelim. Malum, FETÖ`nün ordu kademelerinde zayıflatılması, Süleyman SOYLU`nun İçişleri Bakanlığı`na getirilmesi ve hemen hemen tüm mesaisini PKK ile mücadeleye ayırması, “Açılım” sürecinin fiyasko ile neticelenmesi gibi nedenlerin bir araya gelmesinin ardından, PKK esaslı darbeler yemeye başladı.
Tabi yukarıda sayılan unsurların yanında İHA ve SİHA gibi teknolojilerin etkin kullanımını da eklemek gerekiyor. Netice itibariyle Fırat Kalkanı ve Zeytindalı Operasyonları ile Suriye`de ve ara ara Irak`ta yapılan takipler neticesi, Kandil veya Sincar`da PKK darbe üstüne darbe almaya başladı.
Evet ama bu süreç nereye kadar ve nasıl gidecek? Yani Fırat Kalkanı ile Azez-Cerablus hattı temizlendi ve özellikle Cerablus`ta kontrol sağlandı. Yine El-Bab`ta da TSK ve ÖSO birlikte başarılı operasyonlar icra ettiler. Bu şekilde Afrin ve Kobani`nin birleştirilmesi engellenmiş oldu. Tabi buradaki PYD unsurları muhtemelen Afrin ve Münbiç`e kaçtılar. Zeytindalı operasyonundan sonra Afrin`deki PYD`liler Fırat`ın doğusuna gittiler.
Bu arada Trump ve Erdoğan arasında telefon trafiği de devam etti. Hatta Türkiye ile ABD`nin Münbiç hususunda anlaştığı basına yansıdı. Buradaki PYD`lilerin de Fırat`ın doğusuna gideceği kuvvetle muhtemel.
Türkiye`nin bastırması neticesinde Irak`ın merkezi hükümetinin PKK üzerine baskıları artmış durumda. Hatta Türkiye; “Ya sen hallet ya da biz gelelim” şeklinde kararlılığını gösterdi. Kısacası artık Türkiye`nin içinde değil, sınırların dışında dahi PKK konuşlanacak yer sıkıntısı çekmektedir.
İsterseniz yukarıdaki sorumuzu yine soralım. Nereye kadar? Şu an fiili olarak sahada PYD ve ABD ortaklığı yürümektedir. Bıçak kemiğe dayandığı zaman ABD, “Artık yeter” demeyecek mi? Bu durum Türkiye ile ABD`yi karşı karşıya getirmeyecek mi? Bu da Üçüncü Dünya Savaşı anlamına gelmeyecek mi?
Böyle bir gelişme belki bir komplo teorisi gibi duruyor ama Beyaz Saray`da değil de, sahada fiili olarak görünen durum bu. Rusya ve İran`ın bahsettiğimiz konunun dışında kalmayacakları varsayılsa, ortalık kızıl kıyamet olur.
Tabi PKK`nin eskiden beri Kürt sorununu uluslararası arenaya taşıması politikası aynen PYD`ye de geçmiş durumda. Yani PKK için asıl önemli olan çözüm değil, sorunun uluslararası bir hal almasıdır.
Bu amaca ulaşmak için binlerce Kürt gencinin can veriyor olması, ne PKK`nin ne de bir başka devletin umurundadır, vesselam.