Son seçimlerden sonra Hüda Par`ın aldığı oy oranlarına bakanlar, bazı söylemleri dillendirmeye başladılar.

Partinin Kürt sorununu yeterince dillendirmediğini, bu yüzden halkın az oy verdiğini söyleyerek, partinin söylemlerini değiştirmeye zorluyorlar. Bu partiyi bir Kürt sorununa hapsetmeye çalışıyorlar.

Bir Müslüman`ın, milleti ve ümmeti hakkındaki söylemleri bellidir. Bu sınırlar çerçevesinde olan her eylem ve söylem meşrudur ve desteklenmelidir. Ama bu sınırları aştı mı, Müslüman orda durur ve bir adım dahi ileri atamaz. Peki bu sınırlar nelerdir?

Birinci adım: Kurtuluş reçetesi İslam olmalıdır. Peki, kurtuluş reçetesi İslam olmayanların eylem ve söylemlerini ne yapmalıyız? İslam`a uyanlarına evet, uymayanlarına hayır demeliyiz.

Bir kavmin dilini, kimliğini, özgürlüğünü istemek İslam`a aykırımı? Haşa. Tam da İslam`ın istediğidir. O zaman Müslümanlar Kürt hareketini neden desteklemiyorlar? Çünkü bir kere bu sorunun kendisi yanlış. Çünkü PKK veya BDP bizim için bir Kürt hareketi değildir. Onlar Kürtlerin içinden çıkmış, sosyalist bir yönetim için, Kürtleri araç olarak kullanan bir örgüttür. Kürtlerin kendisi değil, bir parçasıdır. İkincisi onlar birinci maddede kaybetmişler.

Onların, Kürtleri kurtarma projeleri için sundukları reçete sosyalizm reçetesidir.

Bir Müslüman`ın bunu kabul etmesi mümkün değildir. Şöyle düşünürsek; bir adam birisini zulümden kurtaracak ama onu başka bir zulme boğacak. Buna kurtarmak denilebilir mi? Veya dünyada kurtaracak ama ahirette yanmasına sebep olacak. Buna da kurtuluş diyebilir miyiz? Müslüman diyemez.

Türkiye cumhuriyeti de böyle kurulmadı mı? Kurtuluş savaşı diye millet, cephelerde savaşmadı mı? Sonra da devletin başına geçenler, bu milletin canına okumadılar mı? Müslüman halk, bu sefer onlardan kurtulmak için, ayrı bir kurtuluş savaşı başlatmadılar mı? Şimdi bu milleti kurtarmış mı oluyorlar? Düşmanın yapmadığını yapmak ne zamandan beri kurtuluş olmuş?

Şimdi Kürt meselesinde de ikinci cumhuriyet sendromunu yaşıyoruz. Birileri Kürtlere yapılan zulümden dolayı, Kürtlere kim elini uzattıysa, elin sahibine bakılmaksızın, ona yapışmayı tavsiye ediyorlar. Yok kardeşim, biz öyle her sakallıya dede demeyiz! Her el uzatana da yapışmayız! Önce el uzatanın kim olduğunu ve niçin uzattığına bakarız. Bizi kurtaranlardan kurtulmak için tekrar bir kurtuluş mücadelesi vermeye niyetimiz yoktur.

Bir mümin bir delikten iki defa ısırılmaz. Bizi kurtardıklarını söyleyen sözde kurtarıcıların, eski zalimlerden daha zalim olduklarına, bu ümmet coğrafyasının her karış toprağı şahit olmuştur. Biz bir daha bunu yaşamak istemiyoruz. Onun için, en baştan bunlarla yollarımızı ayırıyoruz. İnancımızın kabul etmediği hiçbir düşünceyi kabul etmiyoruz.

Biz, inanç temelli bir mücadeleden yanayız. Bizim sınırlarımızı inancımız belirler. Biz, kendi halkımızın kurtuluşunu, devletini, bayrağını ve vatanını isteriz. Bunu sadece Kürtler için istemiyoruz her bir halk için istiyoruz. Her halkın bu meşru mücadelesini destekliyoruz.

Ama bunu İslam`ın çizdiği ümmet sınırları içinde istiyoruz. Nedir bu sınırlar? Ümmet şemsiyesi altında, eyaletlere ayrılmış, kendi içinde bağımsız, dışarıya karşı tek vücut olmuş bir yapı istiyoruz. Bu bizim hayalimizdir. Bunu gerçekleştirmek için çalışıyoruz. Bu birliği ve düşünceyi, önce vatanımızda, daha sonrada ümmetin tüm coğrafyasında hâkim kılmak için mücadele ediyoruz. Bu düşüncemiz bizi bağlar. Bizim gibi düşünenleri bağlar. Başkası ne düşünür, nasıl hareket eder, bu onların sorunudur.

Bizim derdimiz halkın, Hakkı kabul edip etmeme mücadelesidir. Ve yine bizim derdimiz Hakk`ın bizi kabul edip etmemesidir. Biz, Hak hâkim olsun diye mücadele veriyoruz. Halk hâkim olsun diye değil.