Allah, herkesi sahip olduğu imkanlara göre imtihan eder. Bu sadece şahıslar için değil cemaat, oluşumlar ve devletler için de böyledir.
Bu imtihan çeşitliliği kişilerin ve oluşumların durumuna bağlı olarak değişir. Herkes gücüne ve durumuna göre imtihan olmaktadır.
İstisnasız, Allah her kesi ve her kesimi sürekli imtihan etmektedir. Bu imtihan şuuru ile yaşayanlar sürekli kendilerini kontrol etmekte, hal ve hareketlerine dikkat etmektedir.
Allah, fertleri imtihan ettiği gibi cemaatleri, tarikatları ve hizipleri de imtihan etmektedir.
Bir tarikat, bir cemaat veya parti küçük iken, zayıf iken, bakarsın ki; çok mütevazi ve hoşgörülü, büyüdükçe çehresi değişmeye başlıyor. Küçük iken mazlum olan mazlumlara kol kanat geren yapı, büyüdükçe zalimlere yanaşmaya, mazlumun hakkından vazgeçmeye başlıyor. İslami söylem ve eylemlerden kazandığı gücü, İslam`a hizmette kullanacağına şahsın veya cemaatinin menfaatine kullanıyor.
İslam`da büyüklüğün alameti affetmektir. Ne kadar affedici isen o kadar büyüksün. Büyüdükçe Müslümanlara karşı tevazu, affediciliğin ve merhametinin de büyümesi lazım. Yoksa bir dengesizlik meydana gelir.
Allah (cc) bütün günahları af edeceğini söyleyerek, büyüklüğünü affı ile de gösterdi. Şirkin dışında ne kadar günah işlenmişse de affının günahlarından daha büyük olduğunu söyledi.
Peygamber (as) Uhut`ta, İslam ordusunun ölümcül bir yara almasına sebep olanlara kızmadı, azarlamadı. Onları af etti. Onlara güzel davrandı.
Ama ne yazık ki biz Müslümanlar, cahil bir insanın öç alma duygusu gibi güçlendikçe diğer cemaatteki kardeşlerimize karşı daha katı ve sert davranışlar gösteriyoruz. Ya bizim gibi olmalarını yada bizi terk etmelerini istiyoruz. Bir Yahudiye veya Hıristiyana gösterdiğimiz hoşgörüyü ona göstermiyoruz. Bütün bağlarımızı koparıyoruz. Siyasi bir partinin muhalefeti gibi birbirimizle muhalefet ediyor, ayıp ve kusurlarımızı araştırıyoruz. İslam`ın yasakladığı birçok söz ve eylemi İslam adına işlemekten bir beis görmüyoruz.
Güç kazandıkça gücümüzü İslam`ın ve Müslümanların hizmetine kullanacağımıza, kendi grubumuz veya cemaatimizin emrinde kullanıyoruz. Diğer Müslüman gruplara karşı şefkat ve merhametimizin artması gerekirken, onlara karşı zulüm ve tuğyanımız artıyor. Zulmümüzden zalimlere sığınacak hale geliyor.
İşte o zaman imtihan kaybediliyor. İslam`ın en zirvesinde iken yuvarlana yuvarlana en dibe düşmüş oluyor. Çünkü artık yeryüzünü ıslahına değil, fitneye sebep oluyor.
Güç kazandıkça bir hareketin merhameti, hoşgörüsü ve sabrı artmıyorsa, o zaman ilahi bir tokadı beklesin dursun. Ya tövbe edip Adem (as) gibi halife olur, yada tövbe etmez, yeryüzünün şeytanı olur.
O zaman nerde olursak olalım, hangi mevkide bulunursak bulunalım, ne imkanlara sahip olursak olalım, bakalım sahip olduklarımızı İslamın ve Müslümanların lehinde mi, aleyhinde mi kullanıyoruz. Müslümanlar bizden memnun mu yoksa değil mi? O zaman imtihanımız için bir fikir sahibi oluruz.
Yerdekilere merhamet etmeyene göktekiler de merhamet etmez.