Ocak 2008 tarihinde Konya merkezli bir Hizbullah operasyonu yapıldı. Dört ilde yapılan bu operasyonda 53 kişi gözaltına alındı. 12 kişi Hizbullah`a üye oldukları gerekçesi ile tutuklandı. Manşet manşet gazete ve televizyonlar operasyonu ballandıra ballandıra ayrıntıları ile verdiler.
Ben de bu operasyon kapsamında gözaltına alınan ve tutuklanan birisiydim. Gazetelerin yazdığına göre dosya MGK kuruluna kadar gitmiş. Sebebi ise bu operasyonla Hizbullah`ın yeni yapılanması ortaya çıkarılmış. Bu konuda devlet yetkilileri uyarılmış.
Benim bu yazıyı yazmamdaki sebep paralele devlet iddialarının bu olaydaki etkisi ve bize kurulan kumpastır.
Konya, İstanbul, Diyarbakır, Mersin ve Van illerinde gerçekleştirilen operasyon kapsamında 53 kişi gözaltına alındı.
Mahkemeye çıkarılan 40 kişiden 12`si tutuklandı. Daha sonra Özel yetkili mahkeme 22 kişiye çeşitli hapis cezaları verdi.
Gelelim kumpasa; Şimdi iddiaya göre Mardin-Diyarbakır karayolunda bir (gasp veya alacak verecekten) olay meydana gelmiş. Polis bu olayı yapanları tespit etmiş. Ama operasyon yapmıyor. Neden? Çünkü olayı büyütmek istiyor. 9 ay boyunca bekliyorlar, telefonları dinliyorlar. Olayı yapanlar Konya ve Diyarbakır`da bulunuyor. Mustazaflar derneğine bazen gidip geliyorlar. Zaten asıl mesele de bu. Bu işe derneği karıştırmak için bekliyorlar. Olmuyor. Çünkü derneğin haberi yok.
O zaman ne yapalım? Derneği haberdar edelim... Suçu işleyenlerin kimliğini bir şekilde mağdura bildiriyorlar. Mağdurlar gelip dernekte olayı anlatıyorlar ve mağduriyetlerinin giderilmesini istiyorlar. Polis dinlemede. Dernek, karşı tarafı çağırıyor. Olay hakkında onları da dinliyor. Fakat bu anlattıklarından haksız olduklarını anlıyor ve karşı tarafa aldıkları paraların ödenmesini istiyor. Bunlar da bir tutanak karşılığında bu adama paralarını ödüyorlar. Olaya karışan beş kişi. Kâğıdı imzalayıp adama parayı teslim eden beş kişi.
İşte polisin beklediği kumpas anı geldi. Dört ilde eş zamanlı operasyon. 100 araç 300 polis... Tüm dernek üye ve gönüllüleri gözaltında. Ama biri yok. Bütün telefon konuşmaları var, birininki yok. Olaya karışan beş kişiden, para teslim kâğıdını imzalayanlardan beşincisi, asıl olayı planlayan kişi dosyada yok.
Şimdi, adli bir olayı adamına yaptırmak, tespit edip beklemek, olaya başka insanların dahil olması için karşı tarafa bilgi vermek, adamını tereyağından kıl çeker gibi dosyadan çıkarmak kumpasın alası değil mi?
Efendim gözaltı süresi boyunca suçlamalar ile ilgili hiçbir bilgilenmede bulundurulmadık; ne biz ne de avukatlarımız. Sebebi de dosyanın gizli olması. Dışarıda gazetelerde boy boy dosya içeriği ayrıntıları ile yazılırken biz içeride neyle suçlandığımızı dahi bilmiyoruz. Buna da dosyanın gizliliği diyorlar.
Beni bir ara yukarı aldılar. Şube müdürü ve etrafında sorumlu amirleri, konuşmak istediler. Ben de bunu reddettim. “nasıl olsa yarın konuşursun” deyip gönderdiler. Ben de suçlamaları öğrenmedikçe konuşmama kararı aldım.
Sabah artık ifade için yukarıya alındık. Herkesin yanına bir polis bir de avukat verdiler. Benim için çağrılan avukatın yanında ne avukatlık kimliği ne de nüfus cüzdanı vardı. İkidedir polisler onu çağırıp dışarı alıyor, onunla konuşuyorlardı. Benim kanaatim yüzde yüz oturdu ki bu avukat, polistir. Bana bir oyun oynuyorlar.
Az kaldı diyecektim ki “arkadaşlar bu kadar numara yapmanıza gerek yok. Bu arkadaş zaten polis. Bana avukat diye yutturuyorsunuz” ama demedim. Çünkü beni dosya başı yapmışlardı. Bu tiyatronun nereye varacağını merak ediyordum. Ben de iddialara cevap vermeyeceğimi, çünkü dosyanın içeriğini bilmediğimi söyledim. Yanımdaki avukat da hiç müdahale etmedi.
Sonuçta hakkımızdaki suçlamaları öğrenemedik. Savcılığa çıktık. Kapıda tanıdığım bir avukata yanımdaki arkadaşın avukat olup olmadığını sordum. Avukat olduğunu söyledi. Ama polislerle olan samimiyeti içime bir şüphe düşürdü. Sonuçta savcılıkta ve mahkemede konuşmadım. Konuşmamamdan dolayı suçlamaları kabul etmiş muamelesi gördüm ve tutuklandım.
Suçumuz örgüt adına dernek kurmak, faaliyette bulunmak, toplantı yapmak, kutlu doğum ve Filistin gecesi düzenlemek, mevlit programına gitmek. Bir de yapılan bir adli olayda (polise göre gasp, yapanlara göre alacak verecek meselesi) tarafların arasını bulmak için ara bulucu olmak. Beş yıl hapis cezası verdiler.
Yine başka bir olayda bir arkadaşımız dernekten alınıp götürülmüştü. Dernek yöneticisi olarak gidip bu işi öğrenmek istedim. Beni de gözaltına aldılar. Avukat istedim barodan biri geldi.
Yapılan ifade işlemi sırasında ben gözaltı tutanağını görmek istedim. Sana gösteremeyiz yasak dediler. O zaman avukatıma gösterin dedim, ona da gösteremeyiz dediler. Ben de o zaman bu ifadeyi imzalamam dedim ve avukatımın da imzalamamasını istedim. Maalesef avukatım imzalamak zorunda olduğunu söyledi.
Ve imzaladı. Ben bu olayı savcılığa suç duyurusu olarak yazdım ve şikâyetçi oldum. Sonuç çıkmadı.
Daha sonra anladım ki birinci avukat arkadaş paralel yapının içindeymiş. İkinci avukatın da içinde olduğundan şüphem kalmadı. Olaya karışan beşinci kişinin de onların adamı olduğundan eminim.
Ve bu operasyonun sonucunda bir dosya hazırlandı, sözde “Hizbullah cemaatinin yeni stratejisi” olarak milli güvenlik kuruluna sunuldu. Bunu gazeteler yazdılar.
Al sana devletin ta tepesindeki insanların toplumun bazı kesimleri hakkında nasıl yönlendirildiğine bir örnek.
Al sana paralel bir yapı. Polis, avukat ve muhbir... Al sana kumpasın alası.