Partimizin görevlendirmesi ile şimdiye kadar iki kere üçer günlük olmak üzere altı gün deprem bölgesinde bulunduk. Hatay-Antakya merkez ve ilçelerini gezdik. Köyleri, mahalleleri ve çadır kentleri dolaştık. İnsanımızın yanında olmaya, dertlerine ortak olmaya, sorunlarını yetkililere iletmeye çalıştık. Kimi zaman Umut Kervanı aş evinde, kimi zaman da çadır kentlerde gözlemler yaptık, halka dokunduk. Sanırım devletin görevlendirdiği kurumlar ve yetkililer dışında partimiz gibi bu işi bu şekilde yapan yoktur. Sahada da görmedik. Siyasi partiler bazında söylüyorum. Çünkü gittiğimiz hiçbir yerde bizden başka birisinin gittiğini görmedik, duymadık bir mahalle hariç.

İnsan deprem bölgesini gezmeden de depremin yol açtığı afeti anlayamaz. Gerçekten de asrın felaketi olmuş. O kadar geniş bir alan ve geniş bir yıkım yapmış ki kelimeler kifayetsiz kalır. Bazı ilçelerin yıkılıp yeniden inşa edilmesi lazım.

Deprem bölgesinde canı yanan elbette acı konuşacak. Taziyede mutlu olan var mı evi yıkılanın gülücük dağıtması mümkün mü? Dolayısıyla gezdiğimiz bölgelerde de acı vardı, gözyaşı vardı, yıkım vardı. Kiminde teslimiyet, şükür vardı. Kiminde isyan ve öfke vardı. Herkes kendi penceresinden olanlara bakıyordu.

Ama genele baktığımda yavaş yavaş hayatın yıkıntılar arasında tekrar canlanmaya başladığını, acil ihtiyaçların düzene binmeye başladığını, aksaklıklarla beraber harıl harıl bir çalışmanın yürütüldüğünü gördük. Özellikle konteyner kentlerin oluşturulması ile sorunlar minimize olacak inşallah.

Ancak gezdiğimiz yerlerde bazı ibretlik hikayelere de şahit olduk. Birisinde yemek kuyruğuna giren bir depremzede yemek dağıtan arkadaşa seni bir yerden hatırlıyorum dedi. Arkadaş da söylemek istemezdim ama, abi dedi dükkanına yardım kumbarası bırakmıştım, almaya geldiğimde kaldır onu, götür demiştin dedi. O da mahcup bir şeklide Allahın işine bak ki, şimdi de yemek kuyruğuna girip sizden yemek alıyorum demişti.

Yine kapalı dükkânının yanında seyyar satıcılık yapıp kahvaltı malzemesi satan bir esnafla konuşuyorduk. Hocam dün burada benden alışveriş yapan bir arkadaş ile ayaküstü muhabbet ettik. Bana dedi ki benim Hatay’da yüzlerce kiralık dairem vardı. Bir kiracımı elli lira için evden çıkardım. Şimdi ben de evsiz kaldım, çadırda kalıyorum. Ben bunu hak ettim diye hayıflanıp söyleniyordu dedi.

Başka bir yerde ziyaret ettiğimiz arkadaş diyordu ilçemizin en zengin adamı karısıyla bir pijama ve gecelik ile kendilerini dışarı atmışlardı. İnan ki parasının hesabını belki kendi de bilmiyordur. Gelip sıraya girdi dağıtılan yardımdan almak istedi. Halk tepki gösterdi. Ben dedim ki arkadaşlar bugün para geçmiyor, hepimiz aynıyız, bugün herkes yardıma muhtaç deyip araya girdim halkı yatıştırdım. O günlerde para geçmiyordu. Para kül olmuştu. Zengin fakir herkes sıraya girip yardım alıyordu. Hâlbuki bu kişinin bankada milyarları vardı.

Başka bir arkadaş yardım götürmüştü. Dedi ki hocam biz yardımı götürdük dağıttık. Yanımızda ne var ne yok hepsini verdik. Bizde para olduğu için kendi paramızla alalım dedik. Ama aradık taradık açık bir yer bulamadık. Aç susuz kaldık. Mecburen sıraya girip aşevinden karnımız doyurduk. Paramız para etmedi.

Depremin bir de bu yönü vardı. Hayatlar ibretlerle doluydu. İbret alanlardan olmak dileğiyle.