15 Temmuz darbe girişimine karşı bu halkın ortaya koyduğu tavır takdire şayan bir tavırdır. Halkın gövdesini siper ederek kazandığı bir direniştir. Bu direniş ruhu emperyalistleri öyle bir korkuttu ki, bu ruhu öldürmek için hemen karşı atağa geçtiler. Türlü türlü karalama ve iftiralar attılar.

Biz bunları gayet normal karşılıyoruz. Çünkü Türkiye’de halkı kontrol etmek için çeşitli kurumlar ve vesayet odakları oluşturulmuştu. Bunun en son kalesi de askeri vesayetti. Buna çok güveniyorlardı. Şimdiye kadar da başarısız olmamıştı. Halk da bunu kabullenmişti. Asker sokağa çıktı mı halk evine çekilir, meydanı onlara bırakırdı.

Ama bu sefer öyle olmadı. Halk askerin üstüne üstüne gitti. Ta ki onu çıktığı yere geri koyana kadar. Böylece de emperyalist batıya büyük bir ders verdi. Halk yönetimini eline aldı. Büyük bir fedakârlıkla iradesine sahip çıktı. Darbelere karşı millette bir özgüven ve ruh oluştu.

Bakıyorum da bu ruhu düşmanları öldürmeyi başaramadılar ama dostları onu öldürmek üzere.

İlkin yapılacak etkinliklere Türk bayrağından başka bayrak ve flamaları yasaklamakla başladılar. Bunun en büyük sebebi de halkın bir kısmının kelime-i tevhid bayraklarını etkinlik alanlarına getirmesiydi. Darbeye karşı herkes kendini ifade eden işaretleri ve saikleriyle çıkmıştı. Kimi yerlerde halk tevhid bayrakları ile sokağa çıkmıştı. Ölümünü göze alarak bunu yapmıştı. Ama şimdi tevhid bayraklarını yasakladılar. Böylece 15 Temmuz ruhuna ilk kurşunu sıktılar.

Başka parti, dernek ve vakıf flamalarını da yasakladılar. Böylece kendini ifade etmek isteyen diğer renkleri yok saydılar. Bir kısım insanları da böylece soğuttular. Böylece ikinci kurşunu da sıkmış oldular.

Ardından Allah için, din, vatan, millet için sokağa çıkmış Müslüman halkın direnişini demokrasi direnişi ve demokrasi şehidi gibi soğuk ve itici kelimelerle ifade ettiler. Böylece üçüncü kurşunu da sıktılar.

Ardından meydanlara tekbir ve salavatlarla çıkan halkın önüne bu sefer türkücüleri, rakçıları ve popçuları sürdüler. Böylece dördüncü kurşunu da sıktılar.

Şimdi ise 15 Temmuz yıldönümünde Kültür Bakanlığı bazı sözüm ona sanatçılara sponsor olmuş, hem de gezi gibi kalkışmalara aleni destek vermiş, üstelik de halkın örf ve kültüründen uzak olanlara! Şehir şehir gezdirip şarkı söyletecek herhalde! Halkın direniş ruhunu canlı tutmak için!  Böylece beşinci kurşunu da sıkmış oldular.

Ebu Müslim Horasani bir vecizesinde şöyle diyordu;

“Onlar,  zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince de,  yıkılmaları mukadder oldu.”

Yani buraya kadar durmayacak mısınız?

Allah ve resulünün öğrettiği, Müslümanlara karşı merhametli ve alçak gönüllü olma nerde? İzzet ve şerefin sadece Allah ve resulünün yanında olduğu düsturu nerede? Sizi diğerlerinden ayıran vasfınız nerde?

Bu halk, sizin karakaşınız ve kara gözünüz için bu kadar şehit vermedi! Kendi mukaddes değerlerini korumak için verdi. Bugün sizin bu değerler aleyhine attığınız her adım sizi biraz daha bu halktan uzaklaştırır ve felakete yuvarlar. Düştüğünüz uçurumdan elinizi uzattığınızda etrafınızda bir dost bulamazsınız. Sadece düşmanlarınız olur. Ve onlar da sizin batışınızı zevkle izleyip şampanyalar patlatır, kadehler tokuştururlar.

Şu anda 15 Temmuz ruhu can çekişiyor. Ya ameliyata alıp bu kurşunları çıkarırsın ve tekrar iyileştirisiniz yada sadece pasuman yapar bırakırsınız. Oda birkaç gün sonra ölür gider!

Ne diyebiliriz ki seçim sizin!