Fransız İhtilali, Pozitivizm, Montesquieu demokrasisi, Kopenhag kriterleri ve Avrupa Birliği...
Kapitalizm, bireyci liberalizm, materyalizm...
Bu düşünceler ve bu doğrultudaki yaşam tarzı, Avrupa insanının zihnine ve bütün hücrelerine zerk edilmiş durumda.
Bir Avrupalı, Pozitivizmin de etkisi ile çıkarlarını ‘ilah` olarak görür ve her türlü değerin üstünde tutar.
Karakteri bu yönde şekillenen Avrupalı, dokunulmaz olarak gördüğü bu alana yönelik bir tehdit ya da tehlike sezdiğinde, köprüleri atacak kadar gözünü karartabilir ve adeta mutasyona uğrayabilir.
İngilizlerin Brexit kararı, Fransızların benzer talepleri, Belçikalıların bu yöndeki temayülleri ve Almanların içten içe bu yöndeki arzularının altında yatan ana neden budur.
Bu tavır, sadece İngilizlere mahsus bir şey değil; Fransız`dan Belçikalısına, Hollandalısından Alman`ına kadar herkesin bilinçaltında yatan vazgeçilmez bir histir.
‘Alman usulü` olarak nam salmış ve parasını babası veya karısıyla bile paylaşmak istemeyen bir Alman, bir İngiliz ya da bir Fransız, Yunanlının veya İspanyol`un borcunu neden yüklensin?
Materyalizmi ve pragmatizmi içselleştirmiş ve hayatının eksenine koymuş Avrupa`nın bu ekonomik ve siyasi çıkmazdan kurtulması mümkün değildir.
Bunu aşabilme adına AB ülkelerinin devlet başkanları düzeyinde geçen yıl Vatikan`da toplanması, dini motif ve vurgularlarla birliğin tahkim edilmeye ve bu krizin atlatılmaya çalışılması da sonuçsuz kalmaya mahkumdur.
Geçtiğimiz pazar günü İspanya`nın Katalonya bölgesinde yapılmaya çalışılan referandum ve buna İspanya Hükümeti`nin verdiği tepki, Avrupa Birliği rüyasının çöküş sahnelerinden biri olarak tarihe geçecektir.
Uygar(!) Batı`nın düştüğü şu hale bir bakın!
Başkalarına demokrasi dersi veren, bu konuda herkese ayar çeken, hatta ev ödevi vererek kriter dayatan Batı, Katalanların referandumu karşısında başka hiçbir seçenek düşünmeden, güya en son düşünülmesi gereken askeri seçeneği en başta düşünerek despotça yöntemlerle müdahale ediyor.
Batılı düşünce ve felsefenin temelini oluşturan demokratik yönetim ve her ulusun kendi geleceğini tayin etme hakkını kullanmak isteyen Katalanlara bu hak, görünürde Madrid Hükümeti eli ile işin hakikatinde ise AB ülkelerinin konsensüsü ile verilmedi.
İspanya`nın borç yükünü daha fazla taşımak istemeyen ve kendilerini İspanyollardan farklı bir kavim olarak gören Katalanların bu hakkı elde etmesi, AB`nin diğer ülkelerinde tam anlamıyla bir domino etkisi oluşturacak.
Hollanda ve Almanya`da merkez partilerin sert düşüşleri ve aşırı sağın yükselişe geçmesi; Hollanda`da 200 gündür hükümet kurulamamış olması; Birleşik Krallığın İrlanda, İskoçya ve Galler meselesi; İtalya`da artan ayrılıkçı söylem; Fransa`nın Korsika sorunu vs. bir kıvılcım bekleyen barut fıçılarıdır.
Katalonya`daki referanduma müdahale biçimi; oy pusulalarına zorla el koyma, sabaha kadar oy verme merkezlerini korumak için orada bekleyenleri coplarla hatta plastik mermilerle bazen de gerçek mermilerle dağıtmaya çalışma, sandıkları kırma ve göstericilere orantısız şiddet uygulamanın altındaki esas neden işte bu korkudur.
Ne diyelim?
Allah korktuğunuzu başınıza getirsin!