Suyu bulandırma bağlamında kuşkusuz evet.
Sadece Kürdistan`ı değil, İslam coğrafyasında yaşanacak her türlü küçülmeyi destekliyor ve teşvik ediyor.
Yüz yıl önce Osmanlıyı parçalayan Sykes-Picot`u desteklediği gibi.
israil`in kurulmasını temin eden ve buna sadakatle bağlı kalacağını taahhüt eden yüz binlik nüfuslara sahip aşiretler dahil herkese uydu veya ulus-devletler kurdurduğu gibi.
Şundan emin olabiliriz:
Yarın öbür gün IKBY`e rakip olarak Süleymaniye merkezli ikinci bir Kürdistan kurulacağı söylense ilk destekleyecek olan yine israil olacaktır.
Bu, sadece Kürtlerle ilgili bir mevzu değil.
Her etnik ya da mezhepsel grubun veya ideolojik yapının, hatta aşiretin dahi devletleşmesini ister.
Özelde Kürdistan coğrafyasına olan ilgisinin sebebine gelince…
Coğrafi olarak Kürtlerin üzerinde yerleşik olduğu topraklara bakalım:
Bu toprakların nerede ise % 80`i siyonizmin arz-ı mev`ud adını verdiği sınırlar içinde yer alıyor.
Arz-ı mev`ud, esasen siyonizmin mutlaka işgal etmeyi planladığı Nil ve Fırat arasındaki toprakların bütünüdür.
Bu, siyonistler açısından bir fikir, bir strateji veya taktiksel bir hedef değil; uğruna hem yaşanılan hem de ölünmesi gereken bir inanç-iman meselesidir.
Bunun için İslam coğrafyasında tam bir asırdır küçük lokmalar oluşturmanın yanı sıra üç aşamalı bir planın devrede olduğunu söyleyebiliriz.
Bunlar da istikrarsızlaştırma, İslamsızlaştırma ve insansızlaştırma planlarıdır.
Bu planın özellikle İslamsızlaştırma aşamasının Ortadoğu denilen İslam coğrafyasında hangi korsan idareciler eliyle uygulandığını sanırım söylemeye gerek yok.
Halkların, aziz İslam`dan uzaklaştırılması için ne tür zulümlere başvurulduğunu ve topyekûn bir hafıza kaybı için insanlığa karşı ne denli ağır suçların işlendiğini anlatmaya ne diller ne yürekler dayanır!
İslamsızlaştırma projesinin Kürdistan coğrafyasındaki ayağına gelince…
Etnisite ve dil farklılıklarının İslamsızlaştırma projesine engel teşkil ettiğini gören siyonist aklın özellikle bu coğrafyada nasıl bir “kes, kopyala, yapıştır” taktiği uyguladığını erbapları iyi bilir.
Yıllardan beridir ortaya konulan söylem ve eylemler ile İslamsızlaştırma projesinin hangi koçbaşı örgüt(ler) aracılığı ile son sürat yürütüldüğünü de yine erbapları ve bedel ödemişleri iyi bilir.
Onun için sapla samanın birbirine karıştırılmaması gerekiyor.
siyonizmin ve küresel emperyalizmin bu bölge üzerindeki hesapları için tasarlanmış ve sahaya sürülmüş aktörlerinin tesbitinin çok iyi yapılması gerekiyor.
Kürt coğrafyasında bu konsepte uymayan yapıların; siyonizmi meşru gören ve halen tanıyan ulus-devletçi anlayışlar tarafından israilci ilan edilmesinin tutarlılıkla bağdaşır ve ciddiye alınacak bir yanı yoktur.
Bizler, israili tanıyan ve onunla ilişkilerini halen devam ettiren yapıları kıyasıya eleştirdiğimiz gibi, israile yanaşmaya çalışan yapı ve hareketleri de eleştiriyor ve uyarıyoruz:
“İsraile yanaşmak, bindiği dalı kesmek ve İslam dünyasından uzaklaşmaktır.”
IKBY`deki referandum münasebeti ile meseleyi israil boyutu ile ele almaların yoğun gündem edinilmesi karşısında bu hakikatlerin de mutlaka göz önünde bulundurulması gerekiyor.
Bu gerçekler ışığında Türkiye ve İran;
a- Kaçınılmaz olan bu statü ilanına önce hak ve adalet penceresinden bakmalı,
b- siyonistin İslamsızlaştırma projesine uymayan yapıları uhdelerine almalı,
c- Bu yapıları, öncülüğünü yaptıkları uluslararası İslami kuruluşların bir parçası haline getirmeye çalışarak dikkat çektikleri siyonist tehlikelere karşı korumalı,
d- Kerkük hassasiyeti başta olmak üzere her türlü meseleyi askeri olarak değil; siyasi olarak çözme iradesi göstermeli,
e- Referandum karşıtlığını Kürt karşıtlığına dönüştürmemeye ve halklar düzeyinde hiç de iyi sonuçlar doğurmayacak ayrıştırıcı bir dil kullanmamaya son derece dikkat etmelidirler.