Suud'un Katar'a yönelik abluka ve savaş tehdidi, Suriye merkezli güç dengelerinde yeni denklemler oluşturdu.
Şer gibi görünen bu gelişmeyi hayretle karşılamayan ve hayra yoranlardanım.
Ortadoğu adı verilen İslam coğrafyasındaki karmaşada ‘doğruyu tespit için` Suud'un hangi tarafta durduğu hususunu önemli kriterlerden biri olarak belirleyenlerdenim.
Zira varlığını ve devlet haline gelmesini sömürgeci emperyalizme borçlu olan İbn-i Suud namıyla maruf bu aşiretin, Hakk`ın tarafında yer alması varlık nedenine aykırıdır.
Kral Faysal'ın istisna teşkil eden ve hayatına mal olan onurlu duruşunu saymazsak, bu yönde kaideyi bozacak bir istisna da yok gibidir.
Suud ile PKK arasında tuhaf bir benzerlik görmüşümdür hep.
İçinden çıktıkları halkların menfaatleri, her ikisinin de umurlarında değildir.
Krallıklarının veya örgütsel-ideolojik saltanatlarının devamıdır esas olan.
Kendilerini desteklerine mecbur hissettikleri büyük güçlerin menfaatlerini önceleyen ortak bir karaktere sahiptirler.
Kürtler arası bir kavgada taraflardan birinin PKK olduğuna dair haklı ve doğru kanaat, aynen Suud için de geçerlidir.
O açıdan Suud'la başka bir İslam ülkesi arasında çıkan ayrılık veya kavga, iki İslam ülkesinin kavgası hukukuna tabi olmayı aşan bir yapıya sahiptir.
Suud'un taşıdığı amblem ve sembollere sigara kâğıdının üzerindeki Arapça yazılara kutsiyet atfeden masum cehalet…
Suud tarafından finanse edildiği için Vahhabizm`in kılıcını sallayan küresel fitne odaklı mezhepçi ihanet…
Bu ikisi birbirinden çok farklı şeylerdir.
Evet, bu topraklardaki ‘Suudsevicilik`, ihaneti masum cehaletin kılıf içinde sunma sinsiliğinden başka bir şey değildir.
Gözlemleyebildiğim kadarıyla Suud aşiretine devlet bahşeden İngiliz aklı, ona iki görev vermiş:
1- Vahhabizm sapkınlığı üzerinden aziz İslam'ın tarihsel hafızasını yok etmek.
2- Harici-tekfirci zihniyetleri ortaya çıkararak, onları finanse ederek ve onlara açıktan destek vererek aziz İslam`ın medeniyet tasavvurunu sabote etmek.
Hac vazifesini icra eden ümmî, masum hacıların Âl-i beyt-i Rasulullah'ın terekelerine yönelik Suud küstahlığı ve saygısızlığını anlamlandıramamaları ile Çeçenya`dan Bosna`ya, Afganistan'dan Suriye'ye, Moro, Filipinlere kadar uzanan geniş bir yelpazede haklı mücadelelerin sabote edilmesi karşısındaki anlamlandıramamaların kaynağı aynıdır.
Suud'un konumunu anlatmak için 27 Haziran 2014 tarihli yine bu köşeden yayımlanan şu tarihi vakayı aktarmak yeterli olacaktır:
“…1922'de Suudi Arabistan ile Kuveyt arasındaki sınırı görüşmek üzere düzenlenen konferansta anlaşmazlık zuhur eder. Ortadoğu haritasına şekil verme işine bakan İngiliz İstihbarat Yetkilisi Sir Percy Cox'un¸ ilerde Suudi Kralı olacak Abdülaziz es-Suud'a çok sert çıkması münasebetiyle yaşanan şaşkınlık ve şoku¸ yardımcısı şu ibret ve dehşet yüklü ifadelerle aktarmıştı:
“Ben¸ sultanın haylaz bir çocuk gibi azarlanmasına şaştım kaldım. Sir Percy Cox¸ ondan ayağını denk almasını istedi. Suud neredeyse ağlayacaktı ve ağlamaklı bir sesle Sir Percy'nin kendisini yetiştirdiği ve bugün bulunduğu mevkiye yükselttiği için hem babası hem annesi olduğunu söyledi ve kendisi isterse krallığın yarısını, hatta hepsini kendisine feda etmeye hazır olduğunu ilan etti. Cox¸ eline bir harita ve kalem aldı ve Suudi Arabistan ile olan sınırı çizdi.
İş başına gelmeleri ve iktidarlarını korumaları Batı'nın desteği sayesinde olan krallar ve emirler minnet borçlarını bugün¸ emperyalizmin iktidarını pekiştirmek ve varlığını/çıkarlarını sürdürmek için sık sık sunî krizler çıkartıp müdahalelerde bulunmasına davetiye hazırlayarak yerine getirmektedirler.(Muhammed Heykel-3.Petrol Savaşı)”