Mezhepçilik ve kavmiyetçilik hastalığının Ümmet'in başına ne tür sorunlar açtığını şu günlerde çok daha iyi anlıyoruz.

Muamelatını yapısına uyan bir mezhebe göre takip etme kolaylık ve masumiyetinin ta kendisidir mezhebe bağlılık.

Durum böyle olduğu halde bunun cinnet ve cinayetlere mesnet teşkil etme sapkınlığına nasıl dönüştürülebildiğini akıl idrak etmekte âciz kalıyor.

İslam coğrafyasının inanç başta olmak üzere gen haritasını çıkaran küresel şeytan ve şarlatanlar, bu meseleye içte çatışmaya dönüştürebilecekleri en önemli enstrüman gözü ile bakıyorlar.

Suret-i Hak'tan görünen işbirlikçileri üzerinden coğrafyamızda yaktıkları bu ateş vahim bir hal almış durumda.  

Ayrıca bin yıldan fazladır çözüme kavuşturulmayan kimi sorunların ilim meclislerinde bilen insanlar arasında bir kez daha konuşulması gerekirken, cahillerin uğraş alanı haline gelmesinin Ümmet'e çıkardığı ağır bilanço da göz önündedir.

Tam da bugünlerde bu meselelere nasıl yaklaşılması gerektiği ile alakalı herkesin mutlaka okumasını şiddetle tavsiye ettiğim bir kitap var elimde.

Kitap, Muhammed bin Muhtar Eş-Şankıti'ye ait ve "Sahabe Arasındaki Siyasi İhtilaflar" adını taşıyor.

Çıra yayınlarından çıkan bu çok değerli kitaba Gannuşi'nin yazdığı önsözden şu kısımları olduğu gibi aktarmak istiyorum:

"...İslam düşmanlarının pek güçlü olmadığı dönemlerde söz konusu dönemi ön yargılı bir şekilde ele almak, ilim ve adalet şartlarını ciddi bir şekilde ihlal etmesi nedeniyle İslam ümmetinin onuruna ve birbirine olan bağlılığına zarar verdiğine göre; düşmanlarımızın bize açık bir şekilde üstünlük sağladıkları ve her yönüyle bizlerden çok daha güçlü oldukları bir dönemde bu durumun ne tür zararlar yaratacağını varın siz düşünün!

Ümmetin İslam düşmanları karşısındaki zaafı o kadar bârizdir ki akidevi, fikri, kültürel, siyasi ve iktisadi her konuda bize tehdit oluşturmaktadır. Tüm bunlar da (yabancı güçlerin) işgal tehdidi altında meydana gelmektedir. Bu tür bir atmosferde ümmeti bütün fırkaları ve yapılarıyla tehlikeye atan varoluşsal tehdide karşı uzlaşmaya dayalı bir kültür oluşturulup saflar birleştirileceğine, ümmetin içinde tekfir ve aşırılığa dayalı yaklaşımların Müslümanların kanını akıtmanın ve haksız yere mallarının gasp edilmesinin helal olduğuna dair düşüncelerin doğmasına, Müslümanlar arasında iç savaş ve korkunun gün yüzüne çıkmasına, başka toplumların Müslümanlara düşmanlık beslemesine davetiye çıkarmıştır...

İşgal altındaki İslam toprakları ve ilga edilmiş İslam Şeriatı göz ardı edilmekte; Müslüman halklar verdikleri bağımsızlık savaşı ve cihatları için yardım beklemektedirler... Bu kötü durum Müslümanların birlikteliğini ve bu konuda ellerinden gelen her şeyi yapmalarını zorunlu kılmaktadır. Nitekim VAHİY (bu cihadı desteklemeyi) teşvik etmekte, verilen mücadeleyi övmektedir:

"Hiç şüphesiz Allah kendi yolunda birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever." (Saf-4)

Müslümanlar olarak bir konsensüs/uzlaşma kültürünü yeniden üretmekten başka çaremiz yoktur. Aşırılığın ümmetin ilerlemesi önündeki en büyük engel olduğu çok açıktır, hatta insanları tekfir ettiği ve Allah adına konuşma tekelini kendi elinde bulundurduğunu zannettiği için aşırılık, ilerlemenin en büyük düşmanıdır. Halbuki iç ve dış tehditlere karşı mücadele etmenin en iyi yöntemi İslam'ın emrettiği orta yolu benimsemek, aşırılıktan uzak durmaktır..."