Washington'da Başkan Donald Trump ve Neo-con'cu derin devlet arasındaki çatışma sona erecek gibi değil ve her gün yeni bir boyut kazanıyor.

FBI direktörü J. Comey, Trump'ın zaferi için ABD başkanlık seçimlerine Rusya'nın müdahale ettiği iddiasının soruşturma kapsamına alınmasını onayladı.

Diğer yandan Trump'a yönelik saldırı, Obama yanlısı Ulusal İstihbarat başkanı James Clapper ve CIA'in eski patronu J. Brennan'ın ağır ifade ve açıklamalarıyla devam ediyor.

Böyle bir atmosfer içinde ABD Dışişleri Bakanı Rax Tillerson dün Türkiye'de idi ve önemli görüşmeler yaptı.

Hemen sonrasında Brüksel'de NATO Dışişleri Bakanları toplantısına katılacak, ardından 12 Nisan'da Rusya'ya gidecek.

Tillerson, Ankara'dan önce de Çin'deydi.

Trump, iç çekişme ve krizden başarılı çıkmak için adamları tarafından dış politikada ılımlı adımlar atmaya ikna edilmiş görünüyor.

Çin, İran, Rusya ve Türkiye ile sorunlu yönleri törpüleyecek anlaşmalar yapabilirse kolay lokma olmadığını rakiplerine göstermiş olacak; ama her halükarda iç çekişme kızışacak ve kriz büyüyecek.

AB açısından da durum pek farklı değil.

2008'de zirveye ulaşan finans krizi AB'yi dağılmanın eşiğine getirdi.

Sonrasında yaşanan mülteci krizi ve beraberinde gelen güvenlik sorunları, AB'yi kara kara düşündürmeye başladı.

Batı'da mutlak özgürlük olarak sunulan liberal bireyciliğin toplumsal ahenge tehdit oluşturduğuna dair  pratik hayatta karşılaşılan ve çözümü olmayan kimi sorunlar da adeta sistemi tıkamış vaziyette.

PİİGS ülkeleri (Portekiz, İspanya, İrlanda, Yunanistan ve İtalya) olarak isimlendirilen ülkelerde baş gösteren kriz, kemer sıkma politikalarıyla "kontrol altına" alınmaya çalışıldı ise de bu konudaki kriz yönetiminin başarılı olmadığı göz önündedir.

Daha önceki bir yazımda da dile getirdiğim gibi Katolik kıta Avrupa'sı, son üç asırdır pozitivist ve materyalist zihin kodlarına evrilme sürecini büyük oranda gerçekleştirdiğinden temellerini ve nerede ise her şeylerini borçlu oldukları ekonomik kriz içindeki Yunan`ı  “Lanetliler Kategorisi”ne alabildi.

Süreç içerisinde İngiltere'nin aldığı Brexit kararı ise birliğe vurulan son darbe oldu.

 

Hafta sonu Roma'da bir araya gelerek Avrupa Birliği'ni mümkün kılan Roma Sözleşmesi'nin 60. yılını kutlayan AB liderleri zoraki bir birlik görüntüsü vermeye çalıştılar.

Çekilen aile fotoğrafında en önde Papa'nın bulunması, tercih edilen tablonun Haçlı hafızasını canlandıran bir kompozisyona sahip olması gibi subliminal mesajlarla muhtemel ve mukadder bir dağılmaya ruhanî bir engel konulmak istendiği aşikar.

Ancak sekülerizmin Batı insanının kılcal damarlarına kadar sirayet ettiği ve kiliselerin sinek avladığı bir vasatta bunun beyhude bir çaba olacağı da aşikardır.

İslam Coğrafyası'nın perişan hali ile paralel yaşanan AB(D) kaynaklı bu her iki gelişme, istikbalde en gür sedanın Aziz İslam'ın sedası olacağına dair verilen muştuya inanmamızı sağlayacak vesilelerdir.

Bunun için toptancı bir anlayışla kestirip atan bir  Batı karşıtlığı yerine, alternatif oluşturmayı ve düzgün bir komşuluğu esas alan ilişki biçimi çok daha faydalı olacaktır.

Batı'ya karşı olmak veya Batı ile hesaplaşmak, zannedildiği gibi sekter yaklaşımlarda bulunmak ve gereksiz gerginlikler ortaya koymak değildir.

Hele hele hayata ve insana yön veren sistemi Batılı paradigma içinde tutmaya devam ederek yapılan Batı eleştirileri, günübirlik ve konjonktürel olmaktan kurtulamayacaktır.

Aslolan, Batı uygarlığının bize sunduğu düşünme biçimi, güvenlik ve ikitisadi dayatmaları ile insanlığa tek alternatif olarak sunulan seküler hayat tarzına karşı önereceğimiz ve hayatın her alanını kuşatıcı bir birlik fikri ve medeniyet tasavvuruna sahip olmaktır.