Suriye`de ateşkes sağlandı hamdolsun.

Oluk oluk akan kan şimdilik durdu.

Rabbimiz`den niyazımız, bunun kalıcı hale gelmesi.

Meselenin askerî bir çözümünün bulunmadığının deklare edilmiş olması altı yılın ilk doğru adımı.

Beş yıldır söylediğimiz gibi...

Gönül isterdi ki bu anlaşma, sadece İslam ülkeleri arasında yapılsın.

Moskova`da değil; Ankara, Tahran, Kahire, Cidde veya Doha`da.

İki İslam ülkesinin gayr-ı Müslim bir ülkenin hakemliğinde bir araya gelmesi utanç kaynağıdır.

Maalesef kabullenmekten başka çare yok.

Umarım herkes kendi payına düşeni alır.

Halep sonrası muhaliflerin toplandığı İdlib›in akibeti.

El-Bab, Rakka ve Münbiç meseleleri.

Üçlü anlaşmada karar altına alınan «toprak bütünlüğü» meselesi.

Denklem dışına itildiğini ve Ortadoğu`da liderliği Rusya`ya kaptırdığını düşünen ABD`nin tavrı.

Bütün bunlar birer soru işareti ve endişe kaynağı olmaya devam ediyor.

Bu konuda belirleyici olanın ABD`nin tavrı olacağı söyleniyor.

Ben öyle düşünmüyorum.

Belirleyici olacak olan, bölge ülkelerinin bizatihi kendileri olacaktır.

Bölge ülkeleri, kavmiyet ve mezhep temelli ulus-devlet dayatmasının feci sonuçlarını artık görmeli ve bundan zinhar vazgeçmelidirler.

Öyle bir sonuç ki etkisi asırlar boyu sürecek.

Her şey düşünüldüğü gibi gider ve siyasi çözüm başarıya ulaşırsa, Suriye`nin 2011 öncesine gelebilmesi için en az elli yılın geçmesi gerekiyor.

Bu ağır tablo ve yıkımın faturasını sadece dış dinamiklere yüklemek, çok sığ ve kolaycı bir yaklaşım olur.

Yüz yıl öncesinin sinsi İngiliz ve Fransız aklı tam olarak bu feci sonucu öngörüyordu.

Sünnî çoğunluğun bulunduğu Suriye`nin başına Nusayri bir yönetimi veya Şiî çoğunluğa sahip Irak`ın başına da Sünnî bir yönetimi getirmeleri bunun içindi.

Çok kavimli toplumların başına da tekçiliği ya da bir kavmin üstünlüğü esasına dayanan ulusçu yönetimleri getirmelerinin sebebi de bu idi.

Ümmet coğrafyasının şu an kan gölüne dönüşmesi, bu şeytanlığın, bu dayatmanın benimsenmiş ve özümsenmiş olmasındandır.

Evet, emperyalizmle yapılacak adamakıllı bir hesaplaşma için yüzleşmemiz gereken temel nokta burasıdır.

Önce kendimizle yüzleşmek!

Egoları okşayan kavmiyetçi ve mezhepçi anlayışlar terk edilmeden, bu şeytani dayatmaların benimsenmesi sonucu oluşan açık alanlar asla kapanmayacaktır.

İslam ülkelerinin üzerine oturduğu farklılıklardan müteşekkil bu sosyolojiyi görmemek, bu coğrafyada akan kanın doğrudan müsebbibi olmaktır.

Ateşkes sonrası Suriye ve sistem değişikliği arifesinde olan Türkiye`de bu gerçek görülmeden işler yoluna girmeyecektir.

Farklı inanç grupları ve etnik kimliklerin anayasada tanımlandığı ve tanındığı; herkesin din, can, mal, akıl ve nesil emniyetinin anayasal teminat alındığı bir toplumsal mutabakat.

Hiçbir şarta bağlamadan ve zaman kaybına sebebiyet vermeden!

“Milletini ve memleketini sevmek de emperyalizmle hesaplaşmak da ancak böyle olur!”