Suriye devrime mi, fitneye mi daha yakın?
Anlamı kalmadı.
Esed gitsin mi, kalsın mı?
Anlamı kalmadı.
Suriye bölünsün mü, bölünmesin mi?
Bunun da anlamı kalmadı artık.
Suriye`de başlangıçta olayların hangi boyuta varacağı belliydi, ama nerede duracağı belli değil artık.
Bir kova su ile söndürülebilecek bir alev söndürülmediği için artık Fırat ve Dicle`nin suyu da yetersiz kalıyor.
Sözlerin yetersiz, kelimelerin kifayetsiz kaldığı gibi.
Suçlu kim ya da kimler?
Ya da suçun, cürmün büyüğünü kim ya da kimler işledi?
Esed`in destekçileri mi, ABD`nin müttefikleri mi?
Bunun da anlamı yok artık.
Çünkü kaç zamandır imtihanımız artık Müslümanlıkla değil, insanlıkla alakalı.
Bütün ezberlerimiz, müktesebatımız, entelektüel derinliğimiz Halep`in yıkık duvarlarına tosladı.
Halep`teki yangın yüreğimize sirayet etmedi, çünkü “yürek” kalmadı.
Tezler, öngörüler, ileri görüşlülüklerimiz tükendi.
Ferasaetler, basiretler, mikyaslar, kıstas ve kriterlerimiz pusulasını şaşırdı.
Ayetler, hadisler, edille-i şer`iyye, icma, kıyas...
Tutunacak dal olmaktan çıkmış artık.
“İslam`sız Müslümanlar” topluluğu haline geliverdik.
Bu kadar mı kötü?
Evet, aynen bu kadar kötü.
Ne diye mücadele ediyoruz o zaman?
İnsanlığımızdan olmayalım diye.
Bari insanlık imtihanımızı kaybetmeyelim.
Merhum Akif bugünü görmüş de söylemiş:
“...Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile...
Adam aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!
Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir;
Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi?
Böyle adet miydi bi-perva, yemek insan leşi?
Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan...
Hey sıkılmaz, ağlamazsan, bari gülmekten utan! ... “