Hangi iş?

Öcalan'ın bahsettiği iş.

Kafalar karışık.

PKK'ye silah bıraktırma mı, Kürt Meselesi mi?

Zurnanın "zırt" dediği yer değil.

Tam olarak gömleğin ilk düğmesi.

Burdan başlamak lazım.

Amaç PKK'ye silah bıraktırmaksa çözüm olmayacak.

Ne kahinim ne müneccim.

Durumum şu:

"Şéx ne batine, iş bi seré vi hatine"

(Şeyh batını bilmez, başından birçok olay geçmiştir.)

Kırk yıldır sonuç odaklı çözüm girişimleri ortada.

Esasen bu konuda denenmeyen de kalmadı.

"Bebek katili Apo'dan Sayın Öcalan, lider Öcalan'a,

Terör çetelerinden Kürt Siyasal Hareketi, veya demokratik Kürt siyasetine..."

Sonra tekrar tersten işleyiş:

"Kanlarında boğacağız, terör unsurları, ihanet çeteleri..."

Bu kafa yapısı ile bir kırk yıl daha devam etse akibet yine hüsran olacaktır.

Amaç Kürt meselesini çözmekse ki böyle olmalı.

O zaman sonuçları göz ardı etmeden sebepleri ortadan kaldırmaya odaklanmalı.

Dürüstçe ve halkları kandırmadan.

Sahipsiz ve değerli bir halkı ideolojik saplantılara kurban etmeden.

Veya küresel ajandaların figüranı yapmadan.

Tamamen yerli ve organik çözümleri merkeze alarak.

Fabrikasyon ve hormonlu gıdaları pazarlamak için organik, hayvansal gıdaları "zararlı" ilan etmeyerek.

Nedir çözüm?

Çok basit, yalın ve sade:

Devlet, "din" ve "dil" yasaklarını "resmen" kaldıracak

Bu halkın dilini ve dinini anayasal olarak güvence altına alacak.

Bir Türk'e, "Türk" kimliği ile verdiği hakların bütününü diğer kavimlere mensup olanlar için de verecek.

Böylelikle ayrımcılık ortadan kalkmış olacak.

Tekçi ve ırkçı nitelemeli vatandaşlık tanımından tutun, anadilde eğitim meselesine kadar...

Bütün özgürlüklerin önü açılmalı.

Din meselesinde de aynı anlayış ortaya konmalı.

Kamusal alan saçmalığına saplanmadan her vatandaşın dinini rahatça yaşayabilmesi için gerekli zemin oluşturulmalı.

Kısaca, Mecliste Arapça aslından bir ayet veya Kürtçe bir şiir okunduğunda, tutanağa "X" olarak geçirme ayıp ve aymazlığından kurtulmalı.

Devlet, bu milletin dilini de dinini de resmen "tanıma"lı.

Örgütse bu halkın geleceğini karartmaktan ve sokağa çağırma meselesinde olduğu gibi halkın hafızası ile alay etmekten vazgeçmeli.

Bazen tehdit ederek, bazen yalvararak, olmayınca da pabucunu dama attığı Öcalan kartını yeniden devreye koyarak...

Bu tarz ucuz yollu komplimanlarla bu halkın vaktini de naktini de gençlerini de heba etmekten uzak durmalı.

En önemlisi de fabrikasyon, ithal ve hormonlu siyasetçilerle değil; bu halkın tereyağına, çökeleğine, tirşik-bulguruna, goşt u savarına aşina; yalçın dağlarının havasını teneffüs etmiş, bu halkı anlayan organik ve yerli öncülerle işe koyulmalı.