Son bir ayın en önemli gündem maddesi kuşkusuz AK Parti`deki Genel Başkanı ve üst düzey yönetim değişiklikleri oldu.

Yapılan değişikliklerin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Partinin iç işleyişine taalluk eden değişiklikler parti içi meseleler olduğu için yorumda bulunmayı doğru görmüyorum.

Ancak hükümet partisi olması hesabıyla yeni yönetim kadrosunun ortaya koyacağı icraatlar, plan ve projeler hepimizi doğrudan ilgilendiriyor.

Bu anlamda AK Parti Genel Başkanlığına ve Başbakanlığa kimin geldiğiyle değil, nelerin yapılacağı ile ilgiliyiz.

Bunun da ölçüsü hükümetlerin ortaya koyacağı programlardır.

AK Parti Genel Başkanlığına seçildiği için Cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurma görevi verilen Binali Yıldırım 65. Hükümet olarak programlarını açıkladı.

Üzerinde durulması gereken birçok husus olmasına rağmen önemine binaen şu bir-iki hususa özellikle değinmek istiyorum.

İlki anayasa değişikliği ile ilgili olanıdır.

Sn. Yıldırım, anayasa değişikliği ile ilgili olarak aynen şunları söyledi:

“Bugüne kadarki seçimlerde siyasi partiler hep yeni bir anayasa vaadinde bulundular.  Ancak bu vaatler ne yazık ki rafa kalkmış, milli iradenin seçtiği bu Meclis maalesef yeni anayasayı bir türlü başaramamıştır. Artık gün bugündür. Yeni Anayasa, Başkanlık Sistemi de dahil olmak üzere yeni yönetim sistemini de belirleyecek değişiklik behemehal 26. Yasama Dönemi`nde AK Parti Hükümeti olarak bizim en öncelikli konularımız arasında yerini alacaktır. İlk defa millet iradesiyle gerçekleştirilecek bu anayasanın yapımında diğer siyasi partilerin de yanımızda yer almasını bekliyoruz...”

Behemehal “her halükarda, mutlaka, ister istemez” anlamında kullanılan Osmanlıca bir kelimedir.

Yani anayasa değişikliği mutlaka olacaktır, diyor Sn. Başbakan.

Böyle bir iradenin olması elbette güzel, ancak tek başına yeterli değil.

“Anayasayı nasıl ve kimlerle değiştireceksiniz?” soruları da ister istemez önem kazanıyor.

Anayasanın başlangıç bölümü denilen ve vesayetçi sisteme dokunmayacak bir değişikliğin sadra şifa olamayacağını hemen belirtelim.

“Değiştirilmesi teklif dahi edilemez!” garabetine dokunulmaması halinde hem emekler boşa gider hem de hayal kırıklıkları yaşanır.

Halkın inanç ve değerleriyle barışık, yasakçı olmayan bir anayasa metni olması gerekiyor.

Laikçiliği ve Türkçülük üzerinden de tekçiliği ve ırkçılığı dayatmayan, ideolojik körlükten uzak olmalı.

Toplumun hiçbir katmanını ötekileştirmeyen, yaradılış değerlerini korumayı taahhüt eden “Adil bir anayasa” olmalı.

Ayrıca sadece mecliste grubu bulunan partilerle değil, meclis dışındaki partilerle de görüşülerek hazırlanması gerekiyor.

Zira istişari görüşmeler, ne kadar geniş bir yelpazede yapılırsa o oranda faydalı olur.

Geniş bir mutabakatın olması elbette ideal olandır.

Ancak mutabakatın sağlanamaması yani iktidar partisinin tek başına kalması durumunda bile bundan vazgeçilmemelidir.

Yukarıda özelliklerini saydığımız anayasa metni tek başına iktidar partisince meclise getirilmeli ve bütün şartlar zorlanarak referandum için gerekli 330 barajına ulaşılmaya çalışılmaldır.

Bu da mümkün olmazsa hiç tereddüt etmeden sırf bu gerekçe ile “sine-i millet”e dönme kararı alınmalıdır.

Çünkü Türkiye`nin hali hazırdaki en önemli meselesi budur.

Bütün çatışmaların ve huzursuzlukların kaynağı sistemin mevcut yapısı ve anayasasıdır.

Hakların inkârı ve ihlali üzerine oturmuş mevcut sistem kaos ve çatışma üretmektedir ve bu gerekçe ile “behemehal” değiştirilmelidir.

Hükümet programındaki bir diğer husus ise hizmetlere yaklaşım biçimi ile alakalıdır.

“...İnsanı yaşat ki devlet yaşasın şiarıyla yapacağımız her işte öncelikle insanımızın refah ve mutluluğunu ön planda tutacağız...”

Bu güzel bir anlayış ve aynı zamanda 65. Hükümet`in bir taahhüdüdür.

O halde Binali Yıldırım hükümeti işe, devlete kurban edilen insanların hak ve hukukunu müdafaa ile başlamalıdır.

Devletin bekası(!) uğruna haksız yere zindanda tutulan onlarca mahkum, kendilerine yönelik zulüm ve haksızlığa son verilmesini bekliyor.

Yani hakları olan yaşatılmayı(ihya edilmeyi), özgürlüklerine kavuşmayı bekliyor.

Ekini ve nesli yok etmeye çalışan hayasız akınlar karşısında göğüslerini siper etmiş bu aziz insanlar, ölüme terk edilmiş nesilleri tekrar ihya edecek bir donanıma sahiptirler.

Bu anlamda yıllar süren mahkumiyet ve zulümlerden sonra Elazığ İhya-Der dosyasının mağdurlar lehine bozulmuş olmasını bir ilk adım olarak temenni etmek istiyorum.

“İslami Muhalefet” şiarıyla siyaset sahnesinde olan HÜDA PAR,

“...İyilik ve takva (Allah`a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah`a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah`ın cezası çok şiddetlidir.” ayet-i kerimesi gereğince iyilik üzerine olacak her türlü işte yardımcı olmayı, günah ve düşmanlıktan da uzak durmayı ve mümkünse başkalarını da durdurmayı başından beri taahhüt etmiş durumdadır.

Allah`a karşı gelmemek ve Allah`ın cezasına uğramamak için siyasetteki varlık nedenimiz olarak gördüğümüz bu misyonumuzu yerine getirmeye devam edeceğiz inşaallah!

Bu kudsi gayelere matuf olmak üzere her işimizde ruhaniyet ve maneviyatlarını yanımızda hissettiğimiz aziz Yusufilerimizin ve muhacirlerin has ve hususi dualarını ısrarla talep ediyoruz.

Selam ve dua ile...