'Türk`ün Türk`ten başka, Kürd`ün de Kürt`ten başka dostu yok' yalanı!
Önceleri Müslim ve gayr-ı Müslim aidiyetleri vardı sadece.
Müslümanlar kardeşlik şuuru içinde her türlü haklara sahip idiler.
“Muhakkak Müslümanlar kardeştir” ayeti ile,
“Müslüman, Müslüman`ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mü`min) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim Müslüman`ı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir Müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n bir kusurunu) örter.”
hadis-i şerifine sıkı sıkıya bağlı idiler.
Irk, kavim, dil, kültür, mezhep ayrımı, ne düşmanlık ne de üstünlük sebebi idi.
Gayr-ı Müslimler de rahat ve huzur içinde idiler.
Elbette insanın var olduğu her yerde sıkıntılar oluşuyordu.
Hem Müslimlerin hem de gayr-ı Müslimlerin kendi aralarında.
Lokal düzeyde de olsa zaman zaman Müslimlerle gayr-ı Müslimler arasında da hoşnutsuzluklar meydana gelmiyor değildi.
Ancak bu, hiçbir zaman kitlesel kavga veya iç savaşa sebebiyet vermiyordu.
Bu durum, Doğu`nun zenginliğine ve Kudüs`e göz dikmiş Batı`nın işini zorlaştırıyordu.
Sanayi Devrimi, Pozitivizm, 1789 Fransız İhtilali, 1848 Avrupa halk ayaklanmaları ile kendi içinde bir dönüşüm yaşadı Avrupa.
Hemen ardından Doğu ile yarım bıraktıkları hesap işine yöneldiler.
Uzun düşünme ve analizlerden sonra, “Ümmet birliği” fikri ile sağlam bir bünyeye sahip olan İslam coğrafyasına hastalık bulaştıracak iki mikrop keşfettiler:
1-Kavmiyetçilik 2-Mezhepçilik
Kavmiyetçilik fikrinin sonuçları ağır oldu.
Koca bir imparatorluk parçalandı.
“Türk`ün Türk`ten başka dostu yoktur” zehiri bünyeye enjekte edildi.
Kuzu postuna bürünmüş kurtlar tarafından kavmiyet damarları itina ile okşandı.
Yönetime getirilen “yeni yetme jönler” de bu doğrultuda politikalar uyguladılar.
Tuzağı fark eden Merhum Âkif gibi Müslümanlar,
“Arnavutluk ne demek, var mı Şeriatta yeri?
Küfr olur başka değil, kavmini sürmek ileri!”
deseler de zehir bünyeye dağılmıştı bir kere.
Çok geçmeden bu sözün sadece bir tuzak, bir maske ve uygulanacak zulmün bir kılıfı olduğu anlaşılacaktı.
Gayr-ı Müslim`in dahi o güne kadar yapmadığı zulmü Türk, Türk`e yapmaya başladı.
Şapka takmayı kabul etmeyen, ezanı Türkçe okumak veya dinlemek istemeyen, Kur`an alfabesini terk etmeyen, kısaca dinine ve kültürüne küfretmeyen on binlerce Türk, “Türklük adına” katledilmeye, darağaçlarında sallandırılmaya başlandı.
Bolu`da, Düzce`de, Hendek`te, Yozgat`ta, Konya`da, Erzurum`da, Rize`de vs.
Sonra mahkemeler kuruldu.
“Kemalizm” adı verilen zulüm sistemine baş eğmeyenler, idam dâhil şiddetli cezalara çarptırıldılar.
Zulüm mahkemeleri bu kararları verirken yine anahtar bir kelimeyi kullandılar-kullanıyorlar:
“Türk Milleti adına!”
Müesses nizamın Türk ve Türklük gerçeği ve serencamı aynen böyle!
Birkaç gün önce Diyarbekirli bir gencin sosyal medyaya düşen konuşması üzerine hatırladım bütün bunları.
Ümmî bir ruh hali ile şahit olduğu ve iliklerine kadar yaşadığı zulmü deşifre ediyor, tatlı Diyarbekir aksanı ile “Kral Çıplak!” diyordu:
“San bişiy diyim abé?
Kürd Kürde zulm édi. Devlet mi diyi bu hendekleri qaz?
Ma bız de Kürt değil miyix? Niye evlerimizin önüne hendek qazilar? İçine bomba qoyilar? Kim ölü? Biz ölüx yani Kürd öli?”
Örgüt ve yandaşlarının Kürt ve Kürtlük gerçeği de aynen böyle.
On binlerce Kürt gencini “Bağımsız, birleşik Kürdistan” fikri ile dağa çıkartıp öldürttükten sonra “Kürdistan” fikrini çöpe atanların tuzağını bu genç, bir fiske vuruşu ile deviriyordu.
Üzerine akademik tezler hazırlanması gereken bir tuzağı, ümmî bir genç bir çırpıda deşifre ediyordu.
Kürd`ün camisine, ezanına, tarihine, kültürüne ve değerlerine düşmanlık, “Kürtlük” maskesinin arkasına sığınılarak yapılıyordu.
Evlerin önüne çukur kazmak, çukurların içine bomba tuzaklamak, evlerin kapılarını sürekli açık bıraktırmak, evlerin duvarlarını delmek, rızası olmadığı halde insanların evlerine girip orada kalmak, yaşlı kadın ve erkeklere çukur kazdırmak vs.
Bütün bunlar tarih boyunca dinine, namusuna ve kültürel değerlerine sıkı sıkıya bağlı kalmış Kürtlere yapılabilecek en büyük zulümdür.
Ne adına olursa olsun…
İster ideolojik bağnazlık, ister bölgesel veya küresel güç odaklarının talimatı, isterse de marjinal Türk solunun devrimcilik fantezileri…
Bu bir zulümdür.
… Ve küfür devam eder ama zulüm asla!