Hezimet nedir? Uhrevi olanını tefessüh etmemiş vicdanlara havale edip dünyevi olanı üzerinde duracağız.
Hezimet, acziyet ve zillet; Batı`nın, halkı Müslüman olan bir ülkeye müdahalesine engel olamamaktır. Batı`nın müdahale seçeneğinden başka seçenek bırakmayacak derecede İslam dünyasının kamplaşması, kutuplaşması, düşmanlaşması demektir. Acziyet ve çaresizlik içinde Batı`nın müdahalesini zımnen ya da cehren ister hale gelmektir.
Ortaya konan politikalar, sergilenen tavırlar, "é ku ne`l şerre şére(kavgada olmayan aslandır)" rahatlığıyla yapılan derinlikli(!) analizler, konuşmalar, konferanslar, alayişler, nümayişler, maslahatlar, çıkarlar, kardeşlik edebiyatları vs.iflas etmiştir. Hepsi acı ve zelil hakikatin duvarına toslayıp kıymetten düşmüştür.


Ümmetin bağrında derin yaralar açan Suriye üzerinden bilinçaltlarımızda gizlenmiş ne kadar öfkemiz varsa boşalttık birbirimize insafsızca. Bir cümleyi, bir konuşmayı baz alarak ve birbirimizi tam olarak anlamadan üzerini çizebildik kardeşliğimizin.
Suriye`ye ,"Bilad-ı Şam"a saldıracak haçlı orduları, Esed`e değil. Esasen Esed`e bir zarar verme niyetinde olduklarına da asla inanmıyorum.


Batı(ABD, Siyonist işgalci, Avrupa) kaçtır aynı tuzakla avlıyor bizi, hepimizi. Kendi ellerimizle yaktığımız yangının alevlerine teslim olacağız. Şiiler, Sünnileri; Sünniler de Şiileri düşman belleyerek bu sonuca ulaştık.
"Nerelisin, necisin?" sorusuna, "Avrupalı bir hıristiyanım." cevabını veren birine o an depreşen yardımcı olma, hoşgörülülük ve toleranslı olma kredimizi sonuna kadar kullanıp aynı soruya "X cemaatindenim" yanıtını veren bir kardeşimize burun kıvırıp, ayet-i kerimenin sadece küfre münhasır kılınmasını emrettiği "Şedid" tavrı pervasızca takınabildik.
Reel politik ya da ulusal-bölgesel çıkarlar adına içinde bulunduğu Doğu-Batı paktlarından bağımsız politika üretemeyen Müslüman ülkeleri, yapıcı eleştiriye tabi tutup bu meselenin çözüm yoluna kafa yormamız gerekirken, birini tolere edip diğerini mel`un ilan edebildik.


Dört beş bin şehid verdikten sonra dahi, Mısır`da İhvan`ı, satır aralarına gizlenmiş haksız eleştiri oklarının hedefine koyabildik.
Zaman zaman bir ağaca odaklanırken ormanı gözden kaçırabildik.
Mısır ve Adeviyye`deki kahramanlıklar bir nebze yaklaştırdı bizleri, hasret çektiğimiz tablolar oluştu aslında.
Birazcık akl-ı selimle tefekkür etme fırsatı bulduk ve acziyetimizi idrak edebildik. Gözlerimizin önünde katledilen kardeşlerimizi, diri diri yakılan bedenlerini çaresizce seyrettik.


Ellerimizi kaldırıp kavli dualarda bulunduk. Fiili dua adına hiçbir şey yapamadığımızın farkına varabildik.
"Ya Rab Fir`avunlara karşı bir Musa gönder!" dedik ve diyoruz. Gücü her şeye yeten Rabbimiz, ihlaslı bir mü`minin ya da saliha bir mü`minenin duasını kabul eder de bir Musa gönderirse, ümmetin hal-i pür melalini gören Musa`nın, elindeki levhaları yere çalıp ümmeti azarlamayacağını kim garanti edebilir?


Birçoğumuzun saçını ve sakalını çekiştirip gördüğü lüzum üzerine her şeye sıfırdan başlamaz mı?
Samiri`lerin tuzağına düşmüş ümmete TEVHİD ve UHUVVET dersleri vermez mi? Bunlar yine çok iyi niyetli senaryolar...
Sosyal medyada zeki bir kardeşin dile getirdiği gibi MUSA`yı beklerken terbiye ve tecziye amaçlı olarak Rabbimiz ya USA`yı gönderirse...
İşte asıl hezimet ve felaket odur!