Erbapları iyi bilir.

Türkiye`de çok güçlü bir ABD lobisi var.

ABD`ye karşı özellikle 15 Temmuz sonrası yüksek perdeden restler çekilse de bu sedanın bu lobiye hiç işlemediği ayan beyan ortada.

Üstelik Amerikalı üst düzey yöneticilerin Türkiye ziyaretleri de bu lobiyi ziyadesiyle umutlandırmışa benziyor.

Gazete köşelerinde ve televizyonlarda sesleri artık daha fazla çıkmaya başlıyor.

Maskeleri çok bunların:

Bazen demokrat, bazen devrimci,  bazen milliyetçi, bazen İslamcı…

Alttan alta söyledikleri şeylerin tamamı ise aynı kapıya çıkıyor:

ABD`nin istekleri doğrultusunda sinsi bir propaganda ve ABD lehine kamuoyu oluşturma.

Sûret-i haktan görünen yaklaşımlarla esas olarak Türkiye`nin bölge ülkeleri ile girdiği işbirliğini akamete uğratma.

Masum(!) gibi görünen fikirlerle ortaya çıkıyorlar.

Kerametleri kendilerinden menkul kişilikleri ve derinlikli(!) analizleriyle reyting patlaması yaşanan ekranlarda her daim boy gösteriyorlar.

Muhalif şeyleri dile getirecek olan kişilere tamamen kapalı olan bu ekranların bu zevata ‘kontenjan tahsisli` olduğu her halinden belli oluyor.

ABD`ye toz kondurmama itinası içinde;

“Rusya`ya güven olmaz!”

 “İran bölgede etkinliğini artırıyor!”

“ABD`yle anlaşmaktan başka çaremiz yok, yoksa mahvoluruz.”

“Türkiye Batı`dan kopamaz.”

“ABD ile anlaşmanın yollarına bakalım.”

gibi daha birçok inciler döktürüyor bu kripto ABD lobisi mensupları.

Amaç ortak:

15 Temmuz`da ABD-FETÖ işbirliği ile teşebbüs edilen darbe girişimindeki ABD rolünü unutturarak Türkiye`yi tekrar ABD`nin kucağına itmek.

ABD ise Suriye`de, dolayısıyla da Ortadoğu denilen İslam Coğrafyasında kalıcı hale gelmek için bahane üstüne bahane üretiyor.

Bunun yolunun da Türk-Kürt, Şii-Sünni çatışmasından geçtiğini görüyor.

Ne kadar kaos, o kadar ABD-israil hakimiyeti.

Bunun için her şey yapılıyor.

Meselenin esas boyutunu ise şu şekilde isimlendirmek mümkün:

“Cenevre-Astana Kapışması!”

Bir diğer ifade ile “ABD-Rusya bilek güreşi!”

Bölgede son dönemlerde meydana gelen hiçbir hareketlilik bu gerçeklikten bağımsız değildir.

Özellikle Tillerson`un Türkiye`deki uzun süreli üst düzey temasları sonrası Rusya ve İran cephesinde türbülansa girilmesinin nedeni de bu.

ABD; PYD-PKK`den vazgeçmeden NATO`daki stratejik müttefiği Türkiye`yi Rus-İran cephesine kaptırmak istemiyor.

Rus ve İran cephesi de Astana ve Soçi süreçlerindeki ortakları Türkiye`yi ABD`ye kaptırmak istemiyor.

ABD; Rusya`nın Astana ve Soçi süreçleri ile neticelenen başarılarını kesintiye uğratarak Cenevre Süreci`ni yeniden canlandırmak istiyor.

Rusya`nın Soçi sürecinde başaramadığı ‘Türkiye ve PYD yetkililerini aynı masada buluşturma` işini SDG üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyor.

8-9 Mart`ta, Washington`da ABD ile Türkiye arasındaki ilk tur görüşmeler işte bu gelişmeler ışığında başlayacak.

Peki, Türkiye olarak bu işten kazançlı çıkar mıyız?

Kesinlikle “Hayır!”

O halde ne yapmalıyız?

1-İç sorunlarımızı hallederek güçlü ve güven verici bir istikrarla dış politikamızı belirlemeli.

2-ABD ile anlaşmaya çalışmak yerine D-8 ülkeleri ile ilişkileri maksimum seviyede canlandırmaya çalışmalıyız.