Çarşamba günkü yazımızı yıllar önce söylediğimiz “Suriye Irak'a, Şam Bağdat`a benzemez!” cümlesi ile bitirmiştik.
 
Yaşanan küresel kırılmalar, matruşka misal oyun içinde oyun, hesap içinde hesaplarla yeni bir boyut kazanmak üzere.
 
Asırlık planlarını ‘yeni dünya düzeni` sloganı üzerine bina eden Batı`lı güçlerle onlar karşısında yer alan Doğu`lu güçler, bugüne kadar doğrudan doğruya karşı karşıya gelmekten itina ile imtina etmişlerdi.
 
Bu konudaki bariyer veya anahtar kelimenin adı ise DAİŞ idi.
 
DAİŞ`e verilen görevin sona ermesiyle doğrudan karşı karşıya gelmeme bariyeri ortadan kalkmış ve taraflar ilk kez bu kadar açıkça karşı karşıya gelmiş oldular.
 
Asırlık tarihi sorunlar, burda çözülmeye çalışılıyor.
 
Baltık`tan Doğu Akdeniz`e, Uzak Doğu`dan Kafkaslara bütün fırtınalı ve netameli konular ve anlaşmazlıkların kapışma alanı oluyor.
 
Niyet belli:
 
“Kim kaybederse kaybetsin, İslam Dünyası ve Müslümanlar kazanmasın!”
 
Filler tepişirken çimlerin ezilmesi ise en trajik olanı.
 
Acılar yurduna döndü coğrafyamız…
 
Ağıtlar Türkçe, Kürtçe ve Arapça…
 
Beylik laf değil, gerçeğin ta kendisi maalesef!
 
Suriye`deki asıl kapışma ise Fırat`ın doğusu.
 
Petrol bölgesi Deyre`z-zor ve etrafı.
 
Son günlerdeki doğrudan çatışma alanı.
 
Rusya, ABD, İsrail, İran, Suriye rejimleri arasında soğuk ve sıcak çatışmalar yaşanıyor.
 
ABD açısından Trump bir kukla artık.
 
ABD dış politikasına Pentagon açıktan yön veriyor.
 
ABD, israil, Suud, Mısır, BAE, Bahreyn ittifakı Pentagon merkezli.
 
Gözden özellikle kaçırılmak istenen ise Almanya.
 
Berlin` e de hükmeden Pentagon`un talimatı ile uzun bir süredir “Berlin`in elit timleri” olarak bilinen Alman ordusundan askerler Fırat`ın doğusunda.
 
Zaman zaman YPG üniforması ile arz-ı endam eden Alman askerler hikâyesi bu.
 
YPG hapsettiği yüzlerce DAİŞ`liyi kendi saflarında savaştırmak üzere serbest bırakmış.
 
Keramet sakaldaymış anlaşılan.
 
Sakalını kesen DAİŞ`li YPG`li oluvermiş!
 
Çıkar denilen put helvadan.
 
Acıkınca yedirir.
 
İlke, ahlak, vicdan…
 
Hak getire!
 
Küresel kapışmada bir parça eksik.
 
Sykes-Picot`çu-oyun kurucu güç: Britanya!
 
Her zamanki gibi sessiz, sinsi ve derin!
 
Ne o kimseye bir laf söylüyor, ne kimse ona.
 
Büyük kapışma sonrası şekillenecek korelasyona masada şekil vermeye hazırlanıyor.
 
Bir daha sormak ve üzerinde uzun uzun düşünmek gerekiyor.
 
Kim kazanıyor, kim kaybediyor?
 
Ekonomisi çökmek üzere olan ABD, petrole, gaza ve silahlarını satmaya muhtaç.
 
Petrol ve gaz alanlarına yönelik hâkimiyetine ve sattığı trilyon dolarlık silahlara bakılırsa işler tıkırında.
 
Dün Türkiye ile müttefikçilik oyunu oynuyordu.
 
Bugün PYD-PKK ile devletçilik oyunu oynuyor.
 
Pentagon hâkimiyet kurmada çok kararlı.
 
Bu hakimiyet için çatışma, kaos ve istikrarsızlık gerek.
 
Türkçülük, Kürtçülük, Arapçılık gerek.
 
Şiicilik, Sünnicilik gerek.
 
Hiç kuşkusuz bunlar çökmek üzere olan bir devin ömrünü uzatıyor.
 
Ve bu güçlerle doğrudan ya da dolaylı olarak mücadele eden bölge ülkelerinin bir yanını hep zayıf bırakıyor.
 
Bu zayıflık ıskalanacak ya da görmezden gelinecek bir mesele değil.
 
Çünkü bugüne kadar emperyalizme karşı kaybetme sebebi hep bu zayıflık oldu.
 
Bir daha kaybedilmesin istiyoruz!