Dinimiz İslam, bizim dünya hayatımızı düzenlemek için gelmiştir. İnsanın doğumundan ölümüne kadar dünyada karşılaşacağı ne varsa dinde adı ve izahı vardır. Bazılarının sandığı gibi din sadece ahireti düzenlemek için değil, aynı zamanda dünya işlerini de düzene koymak için gelmiştir. Allah`ın insanların dünya ve ahiret saadetini temin etmek için gönderdiği İslam dini, insanla ilgili ne varsa hepsini kuşatır.

Allah katında geçerli olan din İslam`dır. İslam, Allah`ın insanlar için seçip beğendiği tek dindir. Bu dinin kaynağı ise, bütün insanlığa hayat düsturu olarak peygamberimiz Muhammed aleyhissalatu vesselama indirilen Kur`an`ı Mubin`dir. Bu Kur`an, âlemşümul hükümleriyle bizi mutlu bir hayata hazırlayan bir rehberdir. Kur`an`ın muhatabı insandır. İnsan, onu ne kadar doğru anlar ve gereklerine uyarsa, o ölçüde rahat eder, mutlu ve huzurlu bir hayat sahibi olur. Ondan uzaklaştığı zaman da bütün hayatı sıkıntılı ve dar olur.

Kur`an-ı Kerim`de insan hayatının istikametiyle ilgili en keskin ayetler Hud Suresi`nde nazil olmuştur. Bundan dolayıdır ki, peygamberimiz (s.a.v): “Beni Hud suresi ihtiyarlattı” Demişlerdir. İşte o ayetlerden iki tanesi:

“O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O (Allah), sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.”

“Sakın zulmedenlere meyletmeyin; yoksa size ateş dokunur (da cehennemde yanarsınız). Sizin Allah`tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O`ndan da) yardım göremezsiniz!” (Hud:112–113)

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” Dinin sahibi olan Allah (c.c), nasıl emretmiş, ne şekilde istemişse öylece dosdoğru ol. İstikamet ölçülerini, Allah belirler, insanlar değil. O halde uydum kalabalığa değil, kanaatine göre de değil, Allah`ın ölçülerine göre yaşa. Allah, ne buyurmuşsa ona uymaya gayret et.

“Seninle beraber tevbe edenlerle birlikte…” Demek ki, din, başkalarıyla birlikte yaşanması gereken sosyal bir vakadır. Ahirette hesap bireyseldir, ancak dünyada dini yaşamak sosyaldir. Dolayısıyla herhangi bir konuda karar verirken bireysel hesapları bir kenara bırakıp Müslümanların genelini hesaba katmak gerekir. Öte yandan ümmetin en son gelen ferdi de ilk gelenleri gibi peygamberine sıkı sıkıya bağlıdır.

Aşırı da gitmeyin. İfrat ve tefrite düşerek doğru yoldan şaşmayın, ölçüyü kaçırmayın. Unutmayın asıl ölçü Allah`ın belirlediği ölçüdür.

Çünkü O (Allah), sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir. Her zaman ve her yerde Allah`ı hesaba katarak yaşayın, yaptıklarınızdan O`na karşı sorumlu olduğunuzu asla unutmayın. Hiçbir şey O`ndan kaçmaz, O`ndan gizli ve saklı kalmaz.

Sakın ha zulmedenlere meyletmeyin… Zulüm çevrelerine en küçük bir şekilde meyletmeyin, onlara sevgi besleyerek, onlar lehine söz söyleyerek, yazı yazarak ve diğer davranışlarınızla onlara destek olmayın. İnsan bazen doğrudan zalime destek olur, bazen de dolaylı olarak. Çoğu zaman zulme ve zalime destek olduğunu bilemez. Bu konuda onu, nefsi aldatır, çevresi aldatır, dünyevî hesaplar aldatır, insi ve cinni şeytanlar aldatır. Merhameti engin olan Yüce Allah ise, her zaman onu uyarır. Zalimlere meyletmeyin. En küçük bir şekilde bile olsun onlara eğilim göstermeyin, bakışlarınızla ve göstermelik alkışlarınızla bile onları cesaretlendirmeyin. Zira ayette geçen “lâ terkenu” ifadesi, bir şeyi kalben sevmek ve severek ona yönelmek anlamınadır. Buna göre zulme seyirci kalmak, zulmün gidişatını onaylamak, zalimlerle oturup kalkmak, onların ekmeğine yağ sürecek icraatların içerisinde olmak bu yasağa dâhildir.

Yoksa size ateş dokunur… Dünyanız da ahiretiniz de cehenneme döner. Çünkü zulmün kendisi ateştir, zalim de o ateşin ocağıdır. Zulme yaklaşmak ateşe yaklaşmaktır. Zulüm dünyada da yakar, ahirette de.

İşte bu ayetler, Peygamberimizi ihtiyarlatan ayetlerdir. Çünkü o bunların manasını derinlemesine düşünüyor ve gereklerini yerine getirebilmek için çırpınıyordu. O halde bizler de aynı duyarlılıkla ayetleri okumalı ve gereğini yerine getirmeye çalışmalıyız. Zalimlerden yana değil, Murtazalardan yana olma dileğiyle…