İslam'da fiili cihadın farziyetiyle alakalı kuran ve sünnetten çok sayıda nas vardır. Mesela:
"Hoşunuza gitmese de düşmanla savaşmak üzerinize farz kılındı." (Bakara: 216)
"Herhangi bir fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla (sizinle savaşan kâfirlerle) savaşınız." (Bakara: 193)
"Allah'a ve ahiret gününe inanmayan kişilerle savaşınız." (Tevbe: 29)
"Sizinle topluca savaştıkları gibi, siz de müşriklerle savaşınız." (Tevbe: 36)
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurur: "Cihad kıyamete kadar devam edecek bir farzdır." (Ebu Davud)
Bütün bu naslar fiili cihadın Farziyetini ortaya koymaktadır. Şu var ki, bu farz, bazı hallerde farzı ayın; bazı hallerde de farzı kifaye olur. Eğer Müslümanlar içinden sadece bir grup cihadın gayesini gerçekleştirebiliyor, Müslümanların can, mal, namus ve kutsal değerlerini koruyabiliyorsa o takdirde cihad, farzı kifaye olur ki, diğer Müslümanlar üzerinden de sorumluluk kalkar. Ama eğer fert fert gücü yeten her Müslümanın düşmana karşı koyma gereği varsa o zaman farzı ayın olur ki; herkesin bizzat cihadi faaliyetlere katılması icab eder.
Cihadın gayesi, yeryüzünden fitneyi kaldırmak ve hakkı hâkim kılmaktır. İslam'da savaş, intikam, öldürme yağma, baskı ve zulüm yapmak için değil, bunları ortadan kaldırmak için yapılır. Müslüman olmayanları zorla İslam'a sokmak yoktur. Cihad'dan maksat, insanları baskılardan kurtarmak, İslam'ın yüce gerçeklerini onlara duyurmak ve kendi rızalarıyla Müslüman olabilecekleri ortamı hazırlayıp sağlamaktır.
İslam sadece Müslümanların değil, bütün insanlığın saadet ve mutluluğunu düşünür. Kendisinin beşeri sistemlerden ve batıl dinlerden daha üstün bir din olduğunu bütün insanlığa göstermek ister. Bu yüce maksadı gerçekleştirmek için Müslümanların bütün güçlerini seferber eder. İşte bu bitmeyen cehd ve gayrete, büyük bir enerji ile çalışma işine ve meşru bütün yollara başvurma gayretine cihad denir.
Yeryüzünde zorbalar, batılın ve fitnenin devamını isteyenler, şirk ve müşrikler ile küfür sistemleri var oldukça, onların yeryüzünde yayacakları kötülüklere karşı bir emniyet olan cihad da devam edecektir. Bu bakımdan cihadın İslam'da önemli bir yeri vardır. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme hangi amelin daha faziletli olduğu sorulduğunda, "İman ve Allah yolunda cihad" buyurarak cihadın imandan hemen sonra geldiğine, imanın cihadla varlığını sürdüreceğine işaret etmişlerdir.
Allah yolunda savaşanları, gazilik ve şehidlik rütbesine erenleri öven ve onlar için büyük nimetler ve dereceler bulunduğunu haber veren birçok ayeti kerime ve hadisi şerif vardır.
Müslümanlar hiçbir zaman savaşı istemezler. Ama savaş vuku bulunca sabırla, metanetle direnirler. Bu konuda Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyururlar: "Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin. Fakat düşmanla karşı karşıya gelirseniz sabredin, direnin." (Buhari, Müslim)
İslama'a göre cihad, azgınlık edip Müslümanlara savaş açanlara, verdikleri sözü tutmayıp tekrar dinimize saldıranlara, Allah'a ve ahiret gününe inanmayarak Allah ve Resulünün haram kıldığını haram kabul etmeyenlere karşı, yeryüzünde fitneyi söküp atmak ve Allah'ın dinini hâkim kılmak için meşru kılınmıştır.
Müslümanlar savaş için düşman memleketine girip bir şehri veya bir kaleyi muhasara ettikleri zaman, önce onları İslam'a davet ederler. Kabul ederlerse kendileriyle aynı haklara sahip olurlar. Kabul etmezlerse İslam devletine cizye vergisi vermesini isterler. Verirlerse mal ve can güvenliğini elde etmiş olurlar. Bunu da kabul etmezlerse geriye nihai seçenek savaşmak kalır. Demek ki savaşmak en nihai halka ve sözün bittiği yerdir.
Mehmet şenlik