Toplumumuzda birçok hurafe çeşidi, islamdanmış gibi anlaşılıp kutsal bilinmekte veya yapılması haram bilinmektedir. İşte bu tarzdan olarak Anadolunun birçok yöresinde hala devam etmekte olan bir yanlış anlayış da "iki bayram arasında nikâh kıyılmaz" düşüncesidir. Nereden çıktığı bilinemeyen bu asılsız anlayışın, toplumda giderek etkisini kaybetmiş olsa da tamamen unutulmuş değildir. Bu gibi hurafelerin halen yaygın olması gerçekten düşündürücü ve esef vericidir.
Bilindiği gibi dinimizde ibadet ve muamele özelliği taşıyan nikâh, şaka götürmeyen bir hükümdür. İslamda "ruhbanlık" olmadığı gibi, evlenmek ise teşvik edilmiştir. Hatta ibadet edebilmek için evlenmeme düşüncesine kapılanlar bizzat Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem tarafından uyarılmış ve: "Bu benim sünnetimdir, benim sünnetimi terkeden Benden değildir!" diyerek çok ciddî şekilde tehdit edilmişlerdir.
İslama göre herhangi bir şeyin haram olduğunu tesbit etmek için şeri delillere ihtiyaç vardır. Şeri elil olmadan herhangi bir şeyi helal veya haram etme konusunda hüküm beyan edilemez. Dolayısıyla nikâhın şartları arasında, "iki bayram arasında olmaması" gibi bir kayıt bulmak mümkün değildir.
Oysaki islam şeriatında herhangi bir hüküm koyabilmek için bunun Kitap, Sünnet veya icma'da şeri bir delilinin olması gerekir. Bu kaynaklardan delil bulunmayan bir görüş hakkında söylenecek sözler mesnetsiz, asılsız, uydurma olmaktan öte gidemez ve dini açıdan bir değer ifade etmez.
Bu gibi meseleler, delilsiz ve mesnedsiz bir söz olmanın ötesinde bizzat Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin hareketiyle reddedilmiştir. Çünkü Hz. Peygamber'in Hz. Âişe ile evlenmesi Ramazan ayını tâkip eden Şevval ayı içinde gerçekleşmiştir. Yani iki bayram arasında meydana gelmiştir. Hem bir düşünelim: İki bayram arası olmayan gün var mı ki?! Bunun anlaşılır ve mantıklı bir tarafı olsun?
Fıkıh kitaplarında nikâhın ibadet niteliği taşıdığı için mescidlerde ve Cuma günü kıyılmasının güzel görüldüğü yani "müstahap" olduğu kaydedilmiştir. Bunun ötesinde zaman açısından herhangi bir kayda rastlamak mümkün değildir. Ancak nikah kıyılmış, düğün de yapılmış ana gelin hanım hayız halinde ise kadın temizleninceye kadar zifaf ertelenir; o haliyle zifafa girmek -Kuran nassıyla- haramdır.
O halde insanımız bu tür asılsız söylentilere iltifat etmemeli, nikâhın ne zaman kıyıldığına değil; hangi şartlarla kıyıldığına ve kurulan yeni yuvanın dinî açıdan aranılan şartlara haiz olup olmadığına dikkat etmelidirler. Çünkü "Allah'ın emri, Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin sünneti" üzere sözleriyle başlatılan evlilik hayatına başlama için uygulama ve törenlerin ve devamının da Allah'ın emri ve Hz. Peygamber'in sünneti üzere olması gerekir.
Ne var ki, çoğu insanlar, islami ahlak ve geleneğinden uzak olarak bir sürü haramların işlendiği ortamlarda düğün yapmayı sorup soruşturmaz; ama yukarıdaki sözü edilen hurafelere iyice kafa takmakta, sorup soruşturma yapmaktadır. Sözde bu gibi endişeler, kurulacak yeni ailenin geleceği ve sağlığı için yapılmaktadır.
Istatiski rakamlarla sabittir ki, gayri islami üsullerle içkili, danslı salonlarda yapılan düğünlerin sonu nedamet ve rezaletle bitiyor. Bunların çoğu düğünden bir kaç ay sonra boşanma davalarıyla karşı karşıya kalıyorlar. Çünkü temeli çürük! Temeli çürük ve gayri meşrular üzerine atılan yapılar yıkılmaya, sonuçsuz kalmaya mahkumdur.
Bu vesileyle müslüman ailelere tavsiyemiz: evlenecek veya düğün yapacak kardeşler, işin başındayken temelinin sağlam ve meşru daireler üzerine atmasına dikkat etsinler. Cahili geleneklerin etkisinde kalarak açık gelinlikler içerisinde gelini herkese teşhir ettikten ve bir sürü insanın beğenisine, göz zinasına takdim ettikten sonra bayatlamış halde eve götürmesinler. Kendini bilen Müslüman bir kişinin izzeti bunu kaldırmamalı! Mehmet şenlik