Müslümanlar olarak bir bayram sathına daha girerken ümmetin hiç de bayram yapacak hali gözükmüyor. Savaşlar, krizler, bunalımlar, açlık ve sefalet içinde kıvranıp ölümle pençeleşenler, evleri başlarına yıkılanlar, yollarda denizlerin soğuk sularına, ölüme terk edilenler varken bayram edesi gelmiyor insanın içinden.

İslam coğrafyasının dört bir yanında katliam, kan ve gözyaşı varken Müslümanlar neyin bayramını yapacaklar! Milyonlarca dul, yetim, özürlü ve vatansız olarak mülteci duruma düşenler, bir çadır dahi bulamazken saraylarda, lüks dairelerde koltuklara kapanıp bayram yapmak nasıl bir duygu, nasıl bir sorumluluk bilinci acaba...

Ahh.. Selahaddin'i Eyyubi nerde! Kudüs ve Mescidi Aksa haçlıların esareti altında olduğu müddetçe bayram yapmayacağını, yeni elbise giyinip koku sürünmeyeceğini, sevinip eğlenmeyeceğini, çadırda hayat sürmeye devam edeceğini söyleyen Selahaddin... Ama her ne olursa olsun biz yine de bayram geleneğimizi ihya etmek zorundayız.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, hicret edip Medine`ye hicret edince Medine halkının bir takım etkinlikler yaptığını gördü. Bunun ne olduğunu sorunca Medineliler şu cevabı verdiler: "ya Resulellah! Bizim eskiden beri kutlayageldiğimiz iki günümüz (Mihrican ve Nevruz) vardır. Bu günlerde sevinip eğlenir, bayram yaparız" dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem: "Allah bu iki güne bedel bunlardan daha hayırlı iki gün verdi, artık bu günlerde sevinip eğlenin. Bunlar Fitr ve Kurban Bayramlarıdır" buyurdu.

İşte o günden beri Müslümanların iki bayramı vardır. İkisi de iki zorluktan sonra gerçekleşmektedir. Biri Ramazan orucundan sonra, biri de Hac nüsüklerinin ifasından sonra yapılır. Yani Müslümanlar, belli bir zor işi başarıp bir meşakkati geride bıraktıktan sonra bir nevi şükür manasında sevinmeyi ve eğlenmeyi hak etmiş olurlar.

Müminler, Ramazan ayı boyunca nefislerine, belli bir süre açlığı ve susuzluğu tattırarak, belli bir süre ve belli vakitler dâhilinde ancak yiyip içebileceğinin ve nefsi arzularını tatmin edebileceğinin dersini ve eğitimini vererek onu düzene alıştırdığından onu tebrik etmenin, ona ziyafet vermenin bayramını yaparlar.

Müminler, oruç vesilesiyle açların, yoksulların halini daha iyi anlayarak onlara destek olmanın, dertlerine ortak olmak suretiyle elde edilen manevi mükâfatın ve sağlanan toplumsal barış ve huzurun sevinciyle, eğlenmek, barışmak, kucaklaşmak ve... Şükretmek suretiyle sevinçlerini izhar edeler.

Bayram gelince bahsettiğimiz bu duyguları herkes yaşar. Kimi insanlar bunu hak ederek, kimileri de hiç hakları olmadığı halde... Bayrama daha günler kala kimi insanlar güzel kıyafet almanın, kimileri ikram edilecek şeyleri tedarik etmenin ve kimileri de ev temizliği yapmanın derdi ve telaşı içine girerler. Çocuklar da şeker toplamanın ve büyüklerden harçlık almanın hayâli ve heyecanıyla bayram sabahını iple çekerler. Ama kimileri de bütün bu duygulardan yoksun ve içi buruk halde kuytu mekânlarda dört gözle ziyaretçilerin yolunu gözler.

Demek ki, bayramın herkes için ayrı bir anlamı ve farklı bir duygusu vardır; ama bizim bayram anlayışımız daha bir başka olmalı! Gelin biz, bayramı farklı bir şekilde yapalım. İçimiz buruk da olsa, dertli ve kederli de olsak bayram ruhunu canlı tutmaya devam edelim. Üzgünlerin, kimsesizlerin ve mültecilerin yanına varıp onlarla bayramı yaşayalım.

Elbette bayramda sevinmek, hoş olmak herkesten ziyade müminlerin, oruç tutanların, teravih kılanların, zekât ve fitrelerini vererek fakir fukaranın yüzünü güldürenlerin hakkıdır. Şimdi bunu umumi bir sevince, gerçek bayrama dönüştürmek için, evvela en yakınlarımızdan başlayarak tüm iman ehliyle kucaklaşmak, dargınlarla barışıp helalleşmekle güzelleştirelim. 

Bayram alanına giderken gidişte bir yol, dönüşte başka bir yol kullanmak bayramın sünnetlerindendir. Nitekim peygamberimiz aleyhissalatu vesselam, böyle yapardı. Bunun sebebi ve hikmeti ise, daha çok insanla buluşup görüşme imkânını bulmaktır.

Bayram namazı kılındıktan sonra, evvela imam ve müezzinle, sonra büyüklerle ve cemaatten her karşılaştığıyla musafaha edip bayramlaşmak bayramın adaplarındandır. Aynı şekilde eve dönünce de anne baba gibi büyüklerin elinden öpmek, küçükleri de kucaklamak suretiyle her zamankinden çok daha ziyade sevgi, saygı ve şefkat örneği olmak gerekir.

Bu vesileyle şimdiden güzel bir bayram geçirmeniz dileğiyle bayramınızı tebrik eder, daha güzel ve huzurlu bayramlara kavuşmayı Rabbimden niyaz ediyorum.