“Eşyanın tabiatı zıtlarıyla bilinir” kaidesince, sosyal olayların da tabiatı, kıymeti ve değeri ancak zıtlarıyla bilinebilir düşüncesiyle barış ve adaletin zıddı olan işgalden, zülüm, işkence ve istibdattan bir nebze bahsedeceğiz. Zira bu gün içimizi sızlatan ve dağlatan işgaldir, zülümdür, işkencedir, istibdattır ve despotizmdir.
Kur`an-ı Kerim`e göre, yeryüzünde işgalci ve işkenceci olarak bilinen ilk kavim, Ad Kavmidir. Bunun sebebi ise, sahip oldukları maddi imkânların, bolluk ve refahın, lüks ve debdebenin, arzu ve ihtirasların sınırsızlığı ve doyumsuzluğuydu. Aslında bu, sadece Ad kavmi`ne özgün bir haslet değildir. Bilakis söz konusu imkânlara sahip olup ta maneviyattan, ahiret bilincinden yoksun olan tüm milletlerin ortak karakteridir. Bir toplum vahiy kontrolünde olmaksızın mal, evlat, güç, servet ve iktidar gibi imkânlara kavuşunca azgınlaşır, kendi başına buyruk kesilir, tuğyan eder. Bununla ilgili bir ayeti kerimede şöyle buyrulmaktadır:
“Hayır, gerçekten insan, kendini müstağni görünce azıp haddinden tuğyan eder.”(Alak: 6–7) Bu gün maneviyattan yoksun ve her şeyi maddi güçle, kuvvetle değerlendiren materyalist dünya, bu mantıkla hareket ettiği için ezilen halkları kendine kul etmeye, kendi arzu ve ihtiraslarına boyun eğdirmeye çalışırken, kendileri de değersiz bir maddeye kul olmaktan kurtulamamaktadır. İşte bu şekilde insanoğlu kendini müstağni görünce zorbalaşır, tağutlaşırken insanın değer ve itibarı, gurur ve haysiyeti de ayaklar altına alınmakta, çiğnenip yok edilmektedir.
Yeryüzünde cereyan eden tüm haksız savaşların, tüm buhran, talan, terör ve işgal hareketlerinin altında bu duygu yatmaktadır. Bir kere olsun bu duyguya kapılan insanlar sırf doyumsuz ihtiraslarını tatmin etmek ve saltanatlarını devam ettirmek pahasına başkalarının hukukunu çiğnemekte, kanlarını ve kaynaklarını mubah görmektedirler.
Yeryüzünün firavunluğuna kalkışan Amerikan emperyalizmi ve siyonizm ikilisi, insanlık için en büyük tehlike arz etmektedir. Bunların tek gayesi, yenidünya düzeni veya Ortadoğu projesi adı altında geri kalmış halkların ve özellikle Müslüman ülkelerin kaderini belirlemek, hayat sistemlerini kendi menfaat ve çıkarlarına hizmet eder şekilde biçimlendirmek suretiyle sömürgeciliğini devam ettirmektir.
Asıl amaçları İslam topraklarını işgal edip kaynaklarını yağmalamak olan bu işgalci emperyalistler, demokratikleşme adı altında halkların yönetim şeklini, yaşam tarzlarını belirlemeye ve hatta kendi menfaat ve çıkarlarına uygun bir din ihdas etmeye kalkışmaktadırlar. İşte Müslüman halklara dayatılan bu Amerikan yaftalı din, Allah`ın insanlar için seçip beğendiği İslam dini değil, Amerika`nın menfaat ve çıkarlarına hizmet eden yozlaşmacı bir ucubedir. Bu dine göre Amerikan çıkarlarına karşı çıkıp İslami değerleri savunan, ümmetin vahdeti ve güç birliği için çalışanlar hemen terörist ilan edilebilirler.
Bu güne kadar ona kafa tutan veya istediği gibi iş görmeyen kim olursa olsun, -hatta eskideki Saddam Hüseyin veya şimdiki Hüsnü Mübarek gibi bir zamanların en samimi işbirlikçisi olsa bile- gözyaşına bakmadan harcayıp yok etmektedir. Dahası havadan sudan bahanelerle ülkelerini işgal edip kaynaklarını talan etmekte ve en iğrenç işkence yöntemleriyle sindirerek başkalarına da gözdağı vermektedirler.
Bunların oynattığı kuklaların kimliği ise çok karmaşıktır. Yeri gelince Sünni olsun Şii olsun acımasız bir diktatör olabildiği gibi, kendi deyimleriyle ılımlı İslam düşüncesine sahip veya komünist bir lider de olabilir. Zira onlar için önemli olan kişinin siyasi veya ideolojik kimliği değil, şartlarına ve arzularına göre oynayıp oynamamasıdır. Eğer onların şartlarına göre oynuyorsa sorun yok. isterse kral Abdullah gibi: “ben şeriat uyguluyorum” diyen biri olsun, hiç seslerini çıkarmazlar. Oynatabildiği kadar oynatır ve desteklerini de eksik etmezler. Ama bir gün yolunu ayırmak istediği zaman ilk tekmeyi kendileri atarlar. İşte emperyalizmin mustazaf halklar aleyhine oynadığı oyun… ve zalimi kullanma yöntemi.
Ancak emperyalist Amerika, şimdi yeni bir taktik oynuyor; fazladan yıpranmış zalim piyonların vitrinini yenden döşemek istiyor. Sosyal patlamaların artık kaçınılmaz hale geldiği Mısır ve Suriye gibi ülkelerde, kendilerine yarayacak uşak arama yoluna girmişlerdir. Mısır`da oyun tutmadı, Tahrir Meydanı yeniden kaynıyor. İnşallah başka yerlerde de ebediyen tutmayacaktır. Akıbet muttakilerindir ve inananlarındır. Allaha emanet olun.