Çocuk dünyaya gelir gelmez ona yapılacak ilk bant kaydı, kulaklarına ezan ve kamet okumaktır. Müslümanlar, bin dört yüz yıldır bu sünneti yaşarken bir kısım materyalistler, “bir günlük çocuk, ezanı duyar mı? Ne anlamsız şey?” diye ayıplıyorlar. Ama günümüzde müsbet bilim, artık bir günlük çocuğun değil; ana karnındakinin bile duyduğunu ve duyduğu her kelimenin şuur altına yerleştiğini söylüyor. 

İşte bunun için biz, doğar doğmaz çocuğun kulağına ezan okuyoruz. “Allahu Ekber = En büyük Allah`tır” diyoruz. Allahu Ekber`le adım atılan dünyaya, cenaze namazında yine Allahu Ekber`le veda edileceğinden; bu iki kapı arasındaki yolculukta her konuda en büyük olanın Allah olduğu bilinci yer etsin istiyoruz. Zaten bu onun ruhunun derinliklerinde vardır: 

“Her doğan çocuk, İslam fıtratı üzerine doğar. Daha sonra anne ve babası onu ya yahudi, ya hıristiyan ya da mecusi yapar.” (Buhari ve Müslim) 

Dikkat edilirse hadisi şerif; “anne-baba onu Müslüman yapar” demiyor. Çünkü çocuk zaten islam fıtratı üzeinde müslüman olarak doğmuştur. Dolayısıyla dinimiz İslam, dünyadaki bütün çocukları, anne-babası hangi dün üzerinde olurlarsa olsunlar müslüman kabul eder.

Bu itibarla biz, çocuğun sıhhatini bozacak zararlı hava, yiyecek ve içeceklerden koruduğumuz gibi onun fıtratındaki İslâm`ı bozacak etkenlerden de onu korumak durumundayız. Çocuğun en güçlü ve en sağlıklı eğitimi, aileden aldığı eğitimdir. Ailedeki eğitim, kesintisizdir, yirmi dört saat devam eder. 

Okullar, daha çok öğretim yeri olsa bile terbiye, ahlak, duygu eğitimi en köklü şekilde ailede kazanılır. Günümüzde, okullarda öğretilenlerin de doğru olup olmadığı müslümanca değerlendirmek lazım. Yapılan yanlışlar tashih edilmeli, küfür ve şirk mikropları bünyede büyüyüp yerleşmeden temizlenmelidir. Unutulmamalı ki, yaşlıyken öğrenilenler, buz üzerine yazılan yazı; çocukken öğrenilenler ise, mermer üzerine kazılan yazı gibidir. 

Âile hayatı, tarafları günahlardan sakındırmak için büyük bir vesiledir. “Onlar (eşleriniz) sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbise durumundasınız.” (Bakara, 187) Kadın olsun, erkek olsun, müstakil olarak yarımdır, eksiktir. Bu eksikliklerini birbirleriyle tamamlayacaklar. Kadın ve erkeğin bu yardımlaşmayı şuurla ve helal yollarla yerine getirmeleri gerekir. “İyilikte ve takvâda yardımlaşın. Günah işlemekte ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah`tan korkun; çünkü Allah`ın cezâsı çetindir.” (Mâide, 2)

Kuran`ı Kerim`de insanın dünyaya gönderiliş hikmeti, “kulluk” olarak açıklanmaktadır. Kulluk, Allah`ın emirlerine uygun bir hayat seçmek ve ona göre yaşamaktır. İşte bu gayenin gerçekleşmesinde eşler birbirine yardımcı olacak, sevgilerini ispatlayacaklardır. Öyle ki, beraberlik ve mutlulukları, ölümle son bulmasın; ebediyyen devam etsin. 

Unutmayalım ki bu dünya, âhiretin tarlasıdır. Âile hayatından bu dünyada alınan lezzet, ancak bir çekirdek hükmündedir. Eğer o çekirdek, gerektiği gibi beslenir, büyütülürse âhirette saadet ağacı olacak ve en mükemmel meyvelerini o âlemde verecektir. Cennet, bu dünyadan ne kadar yüce ise, o âlemde müminlerin bir arada âilece bulunmaktan alacakları zevk ve mutluluk da o derece mükemmel olacaktır. 

Ailenin bu kadar önemli olmasından dolayı, dinimiz yuva kuracak gençlerin, birbirlerinin dini ve ahlâki durumlarını araştırmalarını emretmiştir. Peygamberimiz, eşlerin seçiminde fiziki güzelliklerden çok, inanç bütünlüğü, iman zenginliği ve ahlâki soyluluğun tercih edilmesini tavsiye etmiştir. Bu itibarla, müslüman gençler, kendileriyle yuva kurmayı düşündükleri eş adaylarında birinci özellik olarak sağlam bir iman aramalı ve bunu şart görmeliler.