Adaleti gözetip ayakta tutmak, en başta yöneticilerin görevidir. Adil yönetici ise, yönetimin hangi kademesinde olursa olsun, mahiyetindekileri adalet sınırları dâhilinde sevk ve idare eden, her türlü hak ve ödevlerini insaf ölçülerine uygun bir tarzda tatbik ederek adalet sıfatı ile nitelenmeyi hak eden kişidir.
Âdil yönetici; Resulüllah sallallahu aleyhi vesellemin sünetinde ifade edildiği gibi, kanun karşısında bütün insanların bir tarağın dişleri gibi eşit muamele görmesini sağlar. Kişilere veya statülere göre farklı muamele etmez. Kur`an-ı Kerim`de Allah (cc), Dâvud aleyhisselama şöyle hitab eder:
“Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında hak ve adaletle hükmet. Heva ve hevesine uyma, yoksa bu seni, Allah`ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah`ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.” (Sâd, 28)
Yine Resulü Muhammed aleyhisselama şöyle hitap eder: “Emr olunduğun gibi dosdoğru ol; onların heveslerine uyma ve şöyle de: Allah`ın indirdiği Kitâb`a inandım ve aranızda adaletle hükmetmekle emr olundum.” (Şûra, 15)
Allame Mevdûdî bu ayetin son kısmını şöyle açıklar: “Ben, tarafsız bir şekilde adalet müessesesini yeryüzüne yerleştirmeye memur oldum. Benim işim, bir kimse hakkında, herhangi bir meselede taraf tutmak yahut herhangi bir sebeple başka bir şahsın aleyhinde hüküm vermek değildir. Benim nazarımda bütün insanlar eşittir. Adalet ve insafın gereği de budur. Haklı olan, ne olursa olsun haklıdır. Haksız olan da kim olursa olsun mutlaka haksızdır. Benim dinimde, hak ve adalet hususunda kimsenin imtiyazı olamaz. Bizden olsa da olmasa da...” (Hilafet ve Saltanat, 68)
Maide sûresinde bütün inananlara şöyle bir hitap vardır: “Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahidler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin, adil olun; bu, takvaya daha yakındır. Allah`tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mâide, 8)
İslam`ın nazarında, bütün insanlar; renk, soy-sop, dil ve bölge farkı olmaksızın, hukuk karşısında eşittir. Herhangi bir ferdin, bir zümrenin, bir sınıfın; herhangi bir soyun veya hanedanın, her ne suretle olursa olsun, hiçbir şekilde imtiyazı söz konusu değildir. Kişisel özellikleri ve nitelikleri bakımından da bir kimse, hukuk karşısında, başkasından alt veya üst durumda olamaz.
Bu konuda da Kur`an-ı Kerim`de şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kabilelere ve oymaklara ayırdık. Şüphesiz ki sizin Allah katında en değerli, en makbul olanınız, Allah`tan en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberdardır.” (Hucurât, 13)
Âdil bir yönetici olarak Allah`ın Resulü sallallahu aleyhi vesellem, hayatı boyunca bu prensipten taviz vermedi. Nitekim bir gün Mahzumoğulları kabilesinden, hırsızlık eden bir kadına ceza verilmemesi için, Kureyşliler Peygamber sallallahu aleyhi veselleme Üsâme b. Zeyd`i aracı olarak gönderdiler. Üsame, ricasını dile getirince, Resulullah sallallahu aleyhi vesellem son derece öfkelendi ve şöyle buyurdu:
“Allah`ın hadlerinden birisinin terkedilmesine aracı mı oluyorsun! Sizden öncekilerin helâk olmalarının sebebi, aralarından soylu, kuvvetli kimseler çaldıklarında, onlara ceza uygulamamaları, güçsüz biri çaldığında ise ona hemen haddi uygulamalarıydı. Allah`a yemin ederim ki, Muhammed`in kızı Fâtıma çalmış olsaydı elini keserdim.” (Buhari ve Müslim)
Yine hayatının sonlarına doğru bir toplantıda şöyle nida etti: “Ey insanlar! Sizlerin benim üzerimde haklarınız olabilir. Eğer ben bir kimsenin sırtına kırbaçla vurdumsa, o da gelsin benim sırtımda kısas yapsın. Eğer ben bir kimsenin itibarını kıracak bir harekette bulundumsa işte benim itibarım, intikamını alsın. Eğer ben bir kimsenin malını aldımsa, işte benim malım, gelsin alsın ve onun üzerinde sıkı pazarlık etmekten korkmasın. Çünkü pazarlık âdetim değildir. Belki benim için en aziz olan, bende hakkı olup da hakkını alan yahut beni affeden kimsedir. Bu suretle ben Rabbimin huzuruna müsterih olarak çıkarım.” Bir adam kalktı Peygamber`in kendisinden bir miktar ödünç para aldığını söyledi. Derhal bu para kendisine verildi. (İbnü`l-Esîr, el-Kâmil, II, 241)
Şu halde günümüz yöneticileri Allah resulü sallallahu aleyhi vesellemin bu uygulamasını dikkate alarak yarını düşünmeli, adaleti ayakta tutmak için onu örnek almalıdır. Önce kendi nefislerinde Allah`ın insanlar için seçip beğendiği İslam`ın hükümlerini uygulayarak adaleti tesis etmeye çalışmalıdırlar. Buna güçleri yetmiyorsa hiç değilse Hz. Yusuf gibi beşeri kanunları Müslümanların lehine kullanarak adaleti sağlamaya çalışmalıdırlar.