1) Şer`î ilimler: Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem tarafından tebliğ edilen kitap ve sünnet ilmi veya bunlara dayanan ilimler.
2) Şer`î olmayan ilimler: Akıl yürütme ve deneyimler neticesi olarak elde edilen Maddi veya dünyevi ilimler.
Aynı zamanda bunları dini, akli ve dünyevi ilimler veya zahir, (dünya hayatını tanzim eden) bâtın (ebedî hayatı tanzim edici) ilimler olarak da kısımlara ayrılabilir.
Resulüllah sallallahu aleyhi vesellem: “İlim, taleb edilip öğrenilmesi, her mü`min erkek ve kadın üzerine farzdır.” (Keşfû`l Hefa: C: 2, S, 43)
İslam uleması; şer`i delilleri esas alarak ilmi, “Farzı Ayn” ve “Farzı Kifaye” olmak üzere, iki sınıfta mütalaa etmiştir.
İbni Abidin: “Farzı Ayn” ilimler ile “Farzı Kifaye” ilimleri tasnif ettikten sonra şu tesbitlerde bulunmuştur: “Farzı ayn, farzı kifaye`den efdaldir. Çünkü farzı ayn nefsin hakkı için farz kılınmıştır. Nefis için o daha mühim ve daha meşakkatlidir. Farzı kifaye ise, umumun hakkı için farz kılınmıştır. Bu umuma kâfir bile dâhildir. Bir iş umumi olursa hafifler, hususi olursa ağırlaşır. Bazıları farzı kifayenin daha efdal olduğunu söylemişlerdir. Zira bu farzın edası bütün ümmet`ten borcu iskat eder. Terk edilirse edaya imkânı olan herkes günahkâr olur. Bu sıfatta olan farzın te`sir cihetinden daha büyük olacağında şüphe yoktur. Mamafih Tahtavi`nin nakline göre birinci kavil (Farzı Ayn`ın daha efdal olduğu) mutemed sayılmıştır.
İmam Burhanüddin Ez Zernuci: “Hangi durumda olursa olsun, bulunduğu halde meydana gelen işlerle, ilgili bilgileri edinmek her müslümana farzdır. Çünkü müslüman için namaz kılmak zaruridir. Bu sebeple namazın farzlarını, eda edecek kadar şart ve erkânına ait bilgileri edinmek onun için farz olur. Yine vacibi edâ etmek için gerekli bilgileri edinmek vacib olur. Zira farzı yerine getirmeye vesile olan şey farz, vacibi yerine getirmeye sebeb olan bilgi de vacib olur” (Ta`limü`l Müteallim S, 9) diyerek, önemli bir inceliği ifade etmiştir.
Her mükellefin, içinde bulunduğu hal ile ilgili ilimleri öğrenmesi üzerine farzdır. Mesela: Fakir durumda olan bir mü`mine zekât veya hacc ibadeti ile ilgili ilimler farz değildir. Ancak aynı mü`min; nisab miktarından fazla mala sahip olursa, zekât ile ilgili ilimler “Farzı Ayn” hale gelir. İstilaya uğrayan veya azınlık durumunda olan müslümanların, cemaat ve cihad hukukunu ve kordine şeklini öğrenmeleri farzdır.
Bu bağlamda, sihir, büyü, kehanet, falcılık ve bidatler gibi, şer`i şerifin haram kıldığı ilimleri elde etmek ve bunlarla insanları “Tevhid” çizgisinden uzaklaştırmak da haramdır. Ancak bunların fesadına engel olmak için öğrenmekte beis yoktur.
Farzı ayn olan ilimleri tahsil etmek farz olduğu gibi, mükellefin öğrendikleri ile amel etmesi de farzdır. Zira amelsiz ilimin sahibine faydası olmadığı gibi başkasında aksülamel yapması kuvvetle muhtemeldir. İlimle amel birleşince ancak hedefe ulaştırır. Kişi ilmiyle amel ettikçe Allah (c.c), onun ufkunu açar bilmediklerini de ona öğretir: “Bir kimse bildikleriyle amel ederse Allah`u Teâla, ona bilmediklerini öğretir.” (Keşfülhefa: C: 2, S: 265)
Münazara ve münakaşa`da muhaliflerini yenmek veya nefsi emmaresini tatmin etmek için ilim tahsil etmek mekruhtur. Dünyevi hırs ve tamah saikiyle ilim elde etmek caiz değildir.
İlim ehli olan bir kimse; herhangi bir mükellef kendisine müracaat ettiği ve sual sorduğu zaman, ilmi gizleyemez. Gizlediği takdirde Reslüllah sallallahu aleyhi vesellemin şu uyarına muhatap olur: “Bildiği şeyden sorulup da gizleyen kimseyi Allah`u Teâla kıyamet gününde ateşten bir gemle ağzına gem vuracaktır” (Ebu Davud)