Şehid veya şehadet sözcüğü, Kurani ifadeler olup Müslümanlara has kavramlardır. Şehid, Allah`ın kelimesinin en yüce olması için savaşırken veya O`nun dinini tebliğ ederken Allah yolunda öldürülenler için kullanılan bir tabirdir. Bunun başkaları tarafından da kullanılıyor olması, insanlar üzerinde müşahhas olarak etkilerinin görülmesinden dolayıdır.

Günümüzde Müslümanlara ait olan birçok değerin istismar edilmesi gibi şehid ve şehadet kavramları da çokça istismar edilmektedir. Batıl davaların sahipleri dahi bunu kendi habis idealleri için kullanmaktan geri durmamaktadırlar. Batıl, hamasi ve ırkçı davalar uğruna öldürülenler için halkın şehidi, vatan-millet şehidi, demokrasi şehidi, cumhuriyet şehidi vs. gibi tabirler geliştirerek İslami olan bu yüce kavramı, değeri beşeri ideallere teşmil ederek içini boşaltmış ve basite indirmişlerdir.

Ama Allah (c.c): “Allah yolunda öldürülmüş olanlara ölüler demeyin, bilakis onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz.” (Bakara: 154) buyurarak gerçek şehid olanların, ölümsüzlerin Allah yolunda öldürülenler olduğunu bizlere tarif ediyor.

Bu hususla ilgili Ebu Musa El Aş`ari`nin rivayet ettiği bir hadisi şerifte de şöyle buyrulmaktadır: “Bir gün efendimiz aleyhissalatu vesselama: “Ya Resulellah! Adamın birisi kahramanlık için, birisi hamiyet ve ırkçılık için, birisi de riya ve şöhret için savaşır, bunlardan hangisi Allah yolundadır?” diye sorulunca Allah`ın resulü (s.a.v): “Kim Allah`ın kelimesinin en yüce olması için savaşırsa o, Allah yolundadır.” buyurdu. (Ebu Davut)

Evet, Allah`ın kendilerine ölüler denmesini yasakladığı ve ölümsüz ilan ettiği kimseler, Allah yolunda Allah`ın kelimesinin en yüce olması için savaşırken öldürülen kimselerdir. Allah`ın dinini, tevhid inancını yeryüzüne yaymak için Kur`an-ı Mübin`in hükümlerini, Şeriat-ı Muhammedî`yi insanlık hayatına hâkim kılmak için tebliğ faaliyetlerine devam eden kimselerdir. Hayatlarında İslam`ın hükümlerini yaşayıp tatbik etmeye çalışarak Müslümanca yaşamayı benimseyen müminlerin canlarını, mallarını, ırzlarını, topraklarını ve haysiyetlerini korumak için kendilerini ortaya koyarak zalimlere karşı dik duran ve pervasızca hakkı haykıranlar Allah`ın kendilerine ölüler denmesini yasakladığı ve ölümsüz ilan ettiği kimselerdir. İşte ölümsüzlük onlar içindir. Dava ve ideallerini, düşünce ve inançlarını al kanlarıyla sulayıp ebedileştirmek onların şanıdır. Mal ve evlat gibi kavim ve aşiret gibi mülk ve saltanat gibi dünyevi değerlerden sıyrılıp yüce mahbuba kavuşmak, rablerinin ikram ettiği en güzel nimetlerden rızıklanmak ve ferahlanmak onların hakkıdır. Bakınız yüce Mevla onlar hakkında ne buyuruyor:

“Allah yolunda öldürülmüş olanları sakın “ölüler” sanmayın. Bilakis onlar, Rableri katında diridirler ve (onun katından) rızıklanmaktadırlar.”

“Onlar, Allah`ın kendi fazlından onlara verdiği ihsandan dolayı sevinç (ve mutluluk) içindedirler. Arkalarından kendilerine katılmayanlara kendilerine korku olmadığını ve üzülmediklerini müjdelemek isterler.”

“Onlar, Allah`tan gelen bir nimet ve daha üstün bir ihsan ile ve Allah`ın müminlerin mükâfatını zayi etmeyeceği müjdesiyle sevinirler.” (Ali İmran: 169–171)

Şehitlerin ruhları bedenlerinden ayrıldıktan sonra nasıl bir nimet ve ikramla karşılanacağı hakkında, bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:

“Şehitlerin ruhları, yeşil bir kuş halinde cennette dilediği gibi gezerler. Sonra arşın altına asılı bulunan kandillere yaklaşırlar. Rabb-i Zülcelâl onlara muttali olur ve: “Ne istiyorsunuz? Arzuladığınız bir şey mi var?” diye sorar. Onlar: “Ey Rabbimiz! Ne arayalım? Sen bize hiçbir kula nasip olmayan şeyler bahşettin.” derler.” Sonra Allah-u Teâlâ onlara yine aynı soruyu tekrarlar. İsteksiz bırakılmayacaklarını görünce derler ki: “Ey Rabbimiz! Bizi tekrar dünyaya gönderip ölünceye kadar senin yolunda cihad ettirmeni istiyoruz.” Rabb-i Zülcelâl buyurur ki: “Ben onların bir daha dünyaya gönderilmeyeceklerini yazdım.” (Müslim)

Yukarıdaki gerek ayet-i kerimelerde, gerek hadis-i şerifte şehitlerin hayatıyla ilgili tasvir edilen tablo, gerçekten imrenilecek ve gıpta edilecek bir tablodur. Onlar, geride bıraktıkları kardeşlerinden, dostlarından alakalarını kesmemiş, bağlarını koparmamışlardır. Çünkü onlar diridirler… Hem de dirilerle beraberdirler. An olur ki cennette meleklerle kanat çırparlar, an olur ki bizlere karışır bizlerle ihtilat içinde olurlar. Belki en dar, en zorlu ve en sıkıntılı günlerimizde hep bizimle olurlar. Ancak biz onları göremiyor, hayatlarını idrak edemiyoruz. Ama kesin biliyoruz ki onlar nail oldukları nimetlere bizi de davet ediyor ve tebşir ediyorlar. Kendi yollarına ve nimet sofralarına bizi de davet ediyorlar. “Onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.”