Her yeni bir eğitim yılına girerken tüm camilerimizde, Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan bir hutbe konusuyla minberlerden şu mübarek sözleri duymaktayız:
“Oku, O yaratan Rabbinin adıyla. O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku Rabbin büyük kerem sahibidir. O ki, kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediğini öğretti.” (Alak: 1–5)
Bu ayetler, Hira`da peygamber efendimiz (s.a.v)e indirilen Kuran`ın ilk ayetleridir. İlk ayet, mutlak bir ifadeyle kâinatta varlık adına ne varsa her şeyi yaratan Rabbinin adıyla okumayı emrediyor. “Bismillah” deyip O Rabbin adını zikrederek okumayı emrediyor. Ondan sonraki ayetlerde ise bayağı bir kan pıhtısından yaratılan insanın ne gibi ikramlara layık gördüğü Rabbinin kerem ve lütufları zikredilerek; kalemle yazmayı öğreten ve insana bilmediğini bildiren Rabbi`nin adıyla okumayı emrediyorlar.
Evet, ayeti kerimelerde insanoğlu için çok anlamlı şeylere, büyük hedeflere işaretler vardır; okumak, kendi bayağılığını ve Allah`ın yüce kerem sahipliğini anlamak, kalemle yazmak ve bilmediğini öğrenmek gibi ufuklara işaret edilmektedir. Ancak bütün bunların yapılması tek bir şeye bir şarta bağlanıyor. Allah`ın adıyla olunca…
“Allah`ın ismiyle başlanmayan bir şeyin sonu kesiktir.” (Beyhaki)
Demek ki başlanması istenen veya yapılması gereken bir şey Allah`ın adıyla olunca iyi sonuç, hayır ve bereket getirir. Zira kâinatta var olan her şey onunla anlam kazanıyor, onunla hayat buluyor, onunla olunca gerçek değer ve itibarına ulaşıyor. Onsuz olan şeyler yok hükmündedir. Onsuz başlanan işlerin sonu kesiktir, sonuçsuzdur, başarısızdır ve bereketsizdir.
Allah`ın Kur`an `daki ilk emri “Allah`ın adıyla oku”`dur. Yani besmele iledir, bismillah diye başlayarak okumaktır. Mushaf`ı şerifin ilk ayeti yani fatiha suresinin başı besmele ile başlar, her surenin başında da yine besmele vardır. Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam: her işine besmele ile her sözüne Hamdele ve Salvele ile başlardı.
Şu halde Müslümanların, tüm işlerinin başında besmele olmalı, işlerine ve sözlerine besmele ile başlamalıdırlar. Bu kendilerine Allah`ın emri ve Resulullahın sünnetidir.
Şimdi asıl sormak ve söylemek istediğimi soruyorum? Bizler Müslüman millet olarak yeni bir eğitim yılına girerken nasıl ve neyle giriyoruz? Acaba çocuklarımız okul girişlerinde “besmele” ile mi Yoksa “andımız” okutularak mı içeri alınıyorlar. Ellerine tutuşturulan, okutulan kitapların başında Allah`ın ismi mi yoksa başka başkaların isimleri mi yazılıdır? Bu Müslüman evlatları okul girişlerinde başörtülü mü yoksa başından örtüsü çıkartılarak mı içeri alınıyorlar? Okul içinde erkekler ayrı, kızlar ayrı sınıflara mı yerleştiriliyor yoksa aynı sınıfta iç içe ve karma şekilde mi oturtuluyorlar? Bu sorular daha da çoğaltılabilir.
Ancak soruların hiç birisine tatmin edici bir cevap bulunmazken ve “milli eğitim” denilen milli bir müessesede bin bir muamma sürüp giderken belirsizliklerle dolu bir eğitim yılına daha giriyoruz. Böylesine kritik bir döneme umutla heyecanla girilmesi gerekirken ne yazık ki her kes hoşnutsuz, her kes kuşkulu, her kes bir tedirginlik ve güvensizlik içindedir.
Bu soruları Milli Eğitim camiasının alt ve orta yöneticilerine sorduğunuz zaman her kesin bu belirsizliklere mutlaka bir çözümün bulunması gerektiğini ancak kendilerinin üstten gelen genelge ve yönetmelilere aykırı davranamayacaklarını söylerler. Üst yöneticiler ise sorulara cevap vermekten kaçamak yaparlar. Kimileri de hiç muhatap olmazlar. Yıllar yılı bu sorunlar, bu acılar ve bu sızılar kangrenleşmiş haliyle böyle sürüp gidiyor.
Şimdi nihai bir soruyu daha sormak istiyorum! Acaba bu hal ne zamana kadar böyle devam edecek? Her şeyden önce eşlerinin başı örtülü ve inançlı bir Cumhur Başkanımızın, bir Başbakanımızın ve bir Milli Eğitim Bakanımızın olduğunu ve bizzat kendilerinin de bir zamanlar bu sorunun mağdurları olduğunu da biliyoruz. Ama şimdiye kadar bu işe ciddi bir neşter atılmadı ve sorunlar aşılmadı. Hal buyken insanın aklına şu sorular da geliyor. Sivil otorite, Genel Kurmay karargâhına kadar girdi de niçin Milli Eğim`e giremiyor? Eğer burada görünmeyen eller, aşılması zor güçler varsa onu bertaraf etmek kimin görevidir?
Son olarak şunu söylüyorum: inisiyatif denilen şey bir fırsattır. Onu yerinde ve zamanında kullanmazsan şansını kaybedersin. Bazen kaçırılan şeyleri geri getirmek için ömrü tersine sardırmak gerekir o da muhaldir. Allah akıbetimizi hayra götürsün. Her işiniz Allah`ın adıyla olma dileğiyle Allah`a emanet olun.