Müslümanların merhametli olması, Kur`an ve Sünnet`in emrettiği bir husustur. Davetçi ise her Müslümandan daha çok merhametli olmak zorundadır. İnsanlara merhamet ve şefkati olmayan biri, onların iyili¬ğini ister mi? Hâlbuki davetçi, insanların cehennem ate¬şinden kurtulup, Allah`ın rızasına ka¬vuşması için gayret sarf eden kimsedir. O kendisi için sevdiği bir şeyi başka¬ları için de sever. Bir davetçinin arzu ettiği şeylerin en yükseği, şüphesiz ki iman ve hi¬dayettir. Şu halde davetçinin en önemli görevi başkalarının da iman ve hida¬yete kavuşması yolunda gayret sarf etmesidir.

Bir anne, çocuğuna olan şefkatinden dolayı onun daima tehlikelerden uzak kalmasını ister, bu uğurda elin¬den gelen her fedakârlığı yapar. Ateşle oynamak isteyen bir çocuk, onun tehlikeli olduğunu bilemez; ama annesi o tehlikeyi bildiği için hemen çocuğunu ateşten geri çekerek yanmasını önlemeye çalışır. Hâlbuki tehlikelerin en bü¬yüğü Allah`a karşı isyan et¬mek ve günaha aldırmadan dalmaktır. Bu şekilde da¬vetçi, annenin çocuğuna olan şefkat ve merhametin-den daha derin bir şefkat ve mer¬hametle kötü yollara sapanları kur¬tarmaya çalışır.üslümanların merhametli olması, Kur`an ve Sünnet`in emrettiği bir husustur. Davetçi ise her Müslümandan daha çok merhametli olmak zorundadır. İnsanlara merhamet ve şefkati olmayan biri, onların iyili¬ğini ister mi? Hâlbuki davetçi, insanların cehennem ate¬şinden kurtulup, Allah`ın rızasına ka¬vuşması için gayret sarf eden kimsedir. O kendisi için sevdiği bir şeyi başka¬ları için de sever. Bir davetçinin arzu ettiği şeylerin en yükseği, şüphesiz ki iman ve hi¬dayettir.  Şu halde davetçinin en önemli görevi başkalarının da iman ve hida¬yete kavuşması yolunda gayret sarf etmesidir.

Davetçinin merhametli olması hususunda Kur`an`ın açıklaması şöyledir:

“Ey iman edenler!. Andolsun ki; içinizden size, sıkın¬tıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, ina¬nanlara şefkatli ve merhametli bir Peygamber gelmiş¬tir.”

Başka bir ayette Hz. Peygamber`in merhametli ol¬ması sebebiyle insanların etrafında toplanmış olduğu; aksi hâlde kalbi katı olsaydı etrafındakilerin dağılıp gitmiş olacakları belirtilmiştir.

“Ey peygamber! Allah`ın bir rahmeti sayesinde sen onlara karşı yu¬mu¬şak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın şüphe¬siz onlar senin etra¬fından dağılır giderlerdi.”

Ayeti kerime bu ger¬çeği ortaya koyarak, davetçinin güler yüzlü ol¬ması¬nın önemini belirtmektedir. Soğuk ve katı yürekli insanlardan hiç kimsenin hoş¬lanmadığı bir gerçektir. Herkes müsamahakâr ve güler yüzlü insanların etrafında toplanır. Mütebessim bir çehre¬nin ve tatlı bir çift sözün her insan üzerinde müspet bir tesir bıraktığını kim inkâr edebilir?

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem`de de güler yüz, tatlı söz, müsamaha ve mer¬ha¬met o kadar engin idi ki hiçbir kimseye bağırıp çağır¬dığı görül¬memiştir. Her zaman onun hizmetinde bulunan Enes b. Malik bu konuda şöyle de¬r:

“Hz. Peygamber (s.a.v.)`e on sene hizmet ettim, bir kere olsun bana (canı sıkılıp) uf demedi.”

“Onunla karşılaşan ve sohbet eden herkesin kalbi ona karşı bü¬yük bir sevgiyle dolardı. Eline ge-çen her şeyi yoksullara dağıtır ve kapısına gelmiş bulunan hiçbir kimseyi boş çevirmezdi.”

Bir keresinde İslam`a iyice ısınmamış bir bedevi Hz. Peygamber (s.a.v.)`in huzuruna gelerek, ondan bir şeyler istedi. O da bu fakir adama yardımda bulundu. Adam kalkıp giderken Hz. Peygamber:

“Seni memnun edebildim mi?” dedi. Adam:  “Hayır, memnun değilim, bu da bir şey mi sanki?” diye söylendi.

Adamın bu neza¬ket dışı davranışına karşı ashaptan orada bulu¬nanlar son derece kızdılar ve onun üzerine yürümek istediler. Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara dur¬mala¬rını işaret ederek, evine gidip bu adama başka şeyler de getirip verdi. Tekrar adama:

“Şimdi seni memnun ede¬bildim mi?” diye sordu. Adam:  “Evet, yardımda bu¬lundun. Allah ehline ve aşire¬tine hayır versin.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) ona: “Öyleyse gel, demin darılttıklarına bu memnuniye¬tini açıkla da sana olan düşmanlıklarını gider” dedi. Adam içeri girip Müslümanların huzurunda Hz. Pey¬gamber (s.a.v.)`den memnun olduğunu belirtti. Ondan sonra Hz. Peygamber şu misali anlattı:

“Bu adamla benim durumum devesini kaybeden ada¬mın durumuna benzer. Halk devesini yakalayabil¬mek için peşine düşer. Deve kalabalıktan ürküp daha uzaklara kaçar. Sonunda devenin sahibi: “Ben de¬vemin huyunu daha iyi bilirim, benimle devemin ara¬sından çekilin! der. Sonra eline aldığı bir tutam yeşil otla onu yakalayıp, yü¬künü yükler ve üzerine oturur. Eğer bu adam ilk sözünü söylediğinde sizi bıraksay¬dım, onu helak etmiş olurdunuz, o da cehen¬neme giderdi.

İşte Hz. Peygamber`in bu ölçüdeki şefkat ve müsa¬ma¬hası insanları İslam`a çekiyor ve onlara İslam`ı benimsetmiş oluyordu. Bütün peygamberler gön¬deril¬dikleri insanlara karşı hep böyle merhametli ve müsa¬mahakâr davranmışlardır.

Bizlere düşen peygamberlerin bu güzel metoduna uymak ve uygulamaktır. Allah`a emanet olunuz.