"Şüphesiz Allah katında ayların sayısı on ikidir. Allah`ın kitabında yer ve gökler yaratıldığı günden beri bu böyledir. Bunlardan dördü haram aylardır. (ki bunlar, Muharrem, Recep Zilkade ve Zilhicce aylarıdır.) işte bu, (uyulması gereken) dosdoğru, sağlam bir dindir. Artık bu aylarda kendi nefislerinize zulmetmeyiniz." (Tevbe: 36)
Buhari`nin dışında bütün sünen sahiplerinin ittifakla rivayet ettiği sahih bir hadisi şerifte, şöyle buyrulmaktadır: "Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç, Allah`ın haram ayı Muharrem ayı orucudur. Farz namazlardan sonra en hayırlı namaz da gece namazıdır." (Tac: c. 2. s. 88)
Yukarıda sunduğumuz ayeti kerimede açıkça görüldüğü gibi, yılın aylarının sayısının on iki olduğu, bunlardan dördünün haram aylar olduğu beyan edilirken bunların başında da Muharrem ayı zikredilmektedir. Bu itibarladır ki, Hz. Ömer döneminde peygamberimizin hicret olayı yeni bir takvim yılı kabul edilirken, Muharrem Ayı hicri yılbaşı olarak kabul edilmiştir. Yukarıdaki hadisi şerifin hükmüne göre de ramazan ayından sonra en faziletli ay muharrem ayıdır. "Zira bu ayda Aşura günü vardır ki, tarihte yaşanan büyük hadiselerin çoğu bu günde meydana gelmiştir. Allah (c.c), bu günde geçmişte günahkâr birçok kavimin tevbesini kabul ettiği gibi, bundan sonra da birçok asi kavmin tevbesinin kabul edileceği umulan bir gündür." (Haşiyetu Tac: c. 2. s. 88)
Rivayetlere göre, Âdem aleyhisselamın yeryüzüne indirilmesi ile tevbesinin kabul edilmesi muharrem ayı içinde bulunan aşure gününde olmuştur. Yine Nuh aleyhisselamın tufandan kurtulup gemisinin karaya oturması, İbrahim aleyhisselamın Nemrut`un ateşinden kurtulması, Musa aleyhisselamın Firavun`un zulmünden kurtulması ve Firavun`un helak edilmesi... de aşure gününe denk gelmiştir.
Bu itibarla, geçmişten günümüze kadar Aşura günü, bütün kavimler tarafından kutsal bir gün olarak kabul edilerek, kimi kavimler onu ibadetle anmış, kimileri de bayram şeklinde anmışlardır. Peygamberimiz aleyhissalatu vesselamın, Risalet`ten önce kavmine uyarak Aşura günü oruç tuttuğu rivayet edilir. Çünkü onlar, onu büyük bir gün olarak biliyor ve oruçla geçiriyorlardı. Hicretten sonra da Ramazan orucu farz oluncaya kadar müminlere onda oruç tutmalarını emretti. Ta ki, ramazan orucu farz olunca onları Aşura günü tutup tutmamakta serbest bıraktı. Sonra oradaki ehli kitap olan Yahudilerin bu günü oruç tuttuğunu görünce tekrar onu tutmalarını teşvik etti.(Haşiyetu Tac: c. 2. s. 89). Ayrıca Eba Said el Hudri`den rivayet edilen bir hadisi şerifte peygamberimiz (s.a.v), bu günün anlamı hakkında şöyle buyurmuşlardır: "kim Aşura gününde ev halkına genişlik verir, onlara güzel şeyleri yedirir içirirse, Allah da bütün yılında ona genişlik, bol rızık verir."(Tac: c. 2. s. 91)
Yukarıda görüldüğü gibi, İslam tarihinde bu kadar büyük değere haiz olan Aşura günü, Kerbela`da peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin`in şahadetiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Bu olay, daha önce Aşura ile ilgili birçok anlam ve anlayışları bastırdı. Artık Aşura denince ilk akla gelen Hz. Hüseyin ve Kerbela faciasıdır. Kerbela olayından sonra İslam tarihinde hep iki görüntü çizilmiştir. Tıpkı Habil ve Kabil olayında olduğu gibi... Artık Yezid denince akıllarda hep kötü adam, cani, nefisperest, şehvetperest ve saltanat sevdalısı bir kişilik; Hüseyin denince de hep civanmert ve şecaat sahibi, ilim ve irfan sahibi, hak ve hakikatin sembolü bir kişilik canlanıyor zihinlerde. Tarih boyu bu iki tiplemeden biri kabul görürken diğeri de hep dışlanmıştır. Biri övgülerle, ağıtlarla yâd edilirken diğeri kötülüklerle ve lanetlerle yerilmiştir. Biri saltanat tahtına otururken, diğeri gönüllere taht kurmuştur. Öyle ki, ümmetin evlatları arasında Ebu Süfyan, Muaviye ve Yezid isimleri pek bulunmaz, ama Ali, Hasan ve Hüseyin isimlerini hemen hemen her ailede görmek mümkündür. Böylece biri tarihe mal olup tarihteki yerini almış, diğeri tarihin sayfalarından silinip gitmiştir.
Aşura`yı anmak sadece aşure yemeğini dağıtmakla değil, o günü oruç tutmak, onu tevbe istiğfar ile geçirmek daha iyidir. Aşura`yı anmak güzeldir. Ama Seyyidüşşüheda hazreti Hüseyin`le anmak bir o kadar daha güzeldir. Kerbela`yı ve Hüseyin`i anmak ve anlamak, hakkı hukuku adaleti ve dürüstlüğü anlamaktır. Zulmün karşısında izzetle duruşu ve direnişi haykırmaktır. Allah`ım! Hüseyinlerin ve Hüseynilerin hüsnünü (güzelliğini) artır. Yezidilerin de zulümatını ziyadeleştir. Âmin.