İnsanlık tarihi boyunca batıl davalar hakkın karşısında aciz kalıp hüccet ile cevap veremeyince şiddete sarılmışlar, zorbalıkla üstünlük sağlama yoluna gitmişlerdir. Peygamberlerin hüccetlerine karşı çaresiz kalan tüm zalimler, zorbalar, insanları korkutarak, günümüz tabiriyle terör estirerek kendini kabullendirme yolunu seçmişlerdir.

Ama netice itibariyle hiçbir zalim hakkın sesini bastıramamış, üstünlüğünü kanıtlayamamıştır. Nemrut, İbrahim Aleyhisselam`ı ateşe attı ama yakamadı. Firavun, Musa Aleyhisselam`ın âsâ mucizesine sihirbazlar eliyle bir yılanlar ordusunu ortaya sürdü, ama Musa`nın âsâsı hepsini yutuverdi. Bunlar ilahlık iddiasına da kalkıştılar ama korkuttuklarının dışında hiç kimseye kabullendiremediler.

Son devrin zalimleri ise daha kurnaz bir yol izlediler. Mesela Karl Marks, ben de bir ilahım(!) diyeceği yerine ilah diye bir şey tanımadı. Bilimsel olarak Allah`ın varlığını ispatladığı halde komünizm teorisine aykırı düştüğü için yok saydı. Hatta ilahi anlam taşıyan (ahiret, kıyamet, cennet, cehennem) hiçbir şey tanımadı, bütün bunları uydurma ve hayal mahsulü saydı.

Atatürk de bunlara benzer bir cerbeze yaptı. O Allah`ı yok saymadı ama laiklik ilkesiyle Allah`ın elini dünya işlerinden çektirmeye kalkıştı. "Tanrı`nın işi varsa göklerdedir, yeryüzü bizden sorulur" dercesine laikliği milletine önüne koydu. Laikliğe göre, "din işleri ayrı dünya işleri ayrı"dır. Bu durumda din devletsiz, devlet de dinsiz kalır.

Atatürk`ün bir kurnazlığı da “ben tanrınızım” demedi. "Ben atanızım" dedi. Bu anlamıyla Atatürk, Türk`ün/Türklerin atası demektir. Bu durumda da ondan önce gelmiş geçmiş Türklerin atasının/babasının kim olduğu sorusunun cevabı ne olacak?

Nice soruların ve cevapların ortada kaldığı gibi bu soru da orta yerde duruyor.

Bu aralar özellikle medyada ve birçok siyasi çevrelerce de milli eğitim müfredatında hala okutulmakta olan inkılap tarihi dersinin kaldırılması gerektiği dillendirilmektedir. Peki neden? Dediğinizde: "Efendim içinde çok abartı var ve bu ülkeye hayır getirmeyen, haksız darbelerle ülkeyi geri götüren insanlar övülmektedir" diyorlar.

Bu ifadeler biraz yumuşatılmış olsa da en azından doğruya yakın bir teşhistir, ama yetmiyor. Yapılan yanlışlar, işlenen cürümler bundan çok çok daha fazla ve katmerlidir. Artık kral çıplak olarak ortalarda gezerken hala; kral ne güzel giyinmiş, ne kadar yakışıklı duruyor demenin bir anlamı yoktur. O halde, gerisini de biz tamamlayalım:

Bu memlekette sadece darbelerle gelip milletin değerlerini yok sayanlar kahramanlaştırılıp övülmedi! Nice doğrular yanlış, yanlışlar doğru olarak anlatıldı, yazıldı ve tarih olarak okutuldu. Memleketin iyiliğini düşünen, değer ve itibarını yüceltmek için çalışan insanlar darağaçlarında sallandırıldı ve asi, işbirlikçi, vatan haini ilan edildiler. Mağdur edilen bu insanlar bugüne kadar hep kötü tanıtılıp teşhir edildiler ve halen edilmektedirler.

Bu memlekette darbeler üstüne darbeler yaşandı. Bir harf inkılabıyla bütün insanlar bir gecede cahil bırakıldı. Soyadı kanunun çıkarılmasıyla bütün bir halk soysuzlaştırıldı. Asaletinden, tarihinden ve öz kültüründen koparıldı. Artık insanlar soylarının adını kaya, kılıç, savaş, demir, çelik, aslan, kaplan diye öğreniyor ve böyle tanıtılıyorlar.

Yine bu memleket sadece maddi olarak gerilemedi! Manevi olarak çok daha gerisin gerilere götürüldü. Ne kadar manevi ve kutsal değer varsa hepsi çiğnendi, tepelendi. Uzun bir süre Camiler askeri kışlaya, ahıra dönüştürüldü. Kapatılmayan camiler de boş, minareler ezansız ve öksüz kaldı. İşte böyle bir fecaat, böyle bir travma tersyüz ederek genç nesillere anlatıldı ve halen milli eğitim müfredatında tarih olarak okutulmaktadır.

Tarih denilen olay, geçmişte yaşanmış hadiselerin olumlu olumsuz tüm yönleriyle ve tarafsız olarak aktarılmış halidir. Bir milletin sadece iyi taraflarını anlatmak tarih olmadığı gibi kötü taraflarını anlatmak da yetmiyor. Her insanda iyi ve kötü huylar olduğu gibi, her toplumda da iyi ve kötü yönler mutlaka vardır. Bir toplumun tarihi bütün yönleri ve karakteriyle şekillenir.

İnsanoğlunun doğasında hem hayır hem de şer potansiyeli mevcuttur. Mutlak hayır için yaratılan bir mahlûk varsa melektir, mutlak şer için de yaratılan bir mahlûk varsa o da şeytandır. İnsanoğlu ise, beşerdir, yani ne melektir ne de şeytandır. O halde insana ve insan tarihine de böyle bakmamız gerekir. Bu külli bir kaidedir ve tüm insan toplulukları için geçerlidir. Bunun dışında yapılan tüm tabirler ve yorumlar ya yanlıştır ya da eksiktir. Allah`a emanet olunuz.