(Ey peygamber) Af yolunu tut. İyiliği emret ve cahillere aldırış etme.” (Araf: 199) “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirilerinin velileridirler. İyiliği emreder kötülükten men ederler. Namazı dosdoğru kılar ve zekâtı verirler. Allah`a ve Resul`üne itaat ederler. İşte Allah bunlara merhamet edecektir.” (Tevbe: 71)
“İsrail oğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa`nın diliyle lanetlendiler. Bunun sebebi onların isyan etmeleri, haddi aşmaları ve yaptıkları kötülükleri kendi aralarında men etmemeleriydi. Yaptıkları şey ne çirkindir.” (Maide: 78)
“Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları veliler (başınıza buyruk sahibi) edinmeyin. Onlar bazıları bazılarının velisidirler. İçinizden kim onları veli edinip başına buyruk tayin ederse şüphesiz o da onlardandır.” (Maide: 51)
“Müminler kâfirleri veliler edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah ile hiçbir ilişkisi kalmaz. Ancak onlardan gelecek bir tehlikeden dolayı takiye yapmanız müstesnadır. Allah kendisinden sakınmanızı istiyor, dönüş ancak onadır.” (Ali İmran: 28)
Yukardaki ayeti kerimelerin delaleti, izahata gerek bırakmayacak kadar açıktır. Ancak, ayetlerin delalet ettiği manaları daha açık hale getirmek ve kapsadığı hükümleri ortaya koymak için, büyük müfessirlerin üzerinde ittifak ettiği görüşleri dikkate alarak aşağıdaki açıklamaya gerek vardır:
a) Müminlerin, diğer milletlerle olan ilişkilerinde Allah`a şirk koşmanın dışında her şeye karşı af ve barış yolunu tutmaları gerekir. Mümin, tebliğ görevini yaparken her şeyden önce hikmetle ve güzel nasihatle mücadele yolunu tutmalıdır. Dışlayıcı ve ayrıştırıcı değil, yapıcı ve yumuşak bir üslup takip etmelidir. Cahilane yaklaşımlara ve yersiz kınamalara karşı ise, sadece bir selam deyip yoluna devam etmelidir.
b) Müşriklere karşı diğer kâfirlerden daha farklı bir yol izlenerek, Allah`ın emirleri apaçık ve net olarak iletilmelidir. Hoşlarına gitse de gitmese de batıl değerlerine dokunsa da dokunmasa da asla aldırış edilmeyecektir. Peygamberlerin pratiğinde, hiçbir zaman ve hiçbir suretle putlara ve putçulara müsamaha gösterilmemiş, sapıklığa hoşgörüyle bakılmamıştır. Zira “şirk, büyük bir zulümdür”. Hakeza sapıklık da kutsi ve yüce değerleri yok etmektir.
c) Müminler erkek olsun kadın olsun hepsi bir bütündür. Ve bunlar kendi aralarında birbirlerinin velileridirler. Kendi aralarında iyiliği emrederler kötülükten men ederler. Yani İslam`ın hükümlerini fertçe toplumca ve cemaatçe yaşanır hale getirmek için birbirlerine kenetlenmiş tek bir oluşumdurlar Bu oluşumun başı erkek olsa da kadın da bunun vazgeçilmez bir üyesidir. Kendilerinden olmayan biri -peygamberin oğlu da olsa- bu oluşumun haremine alınmayacaktır.
d) Allah`a asi olup haddi aşan ve yaptıkları kötülükleri kendi aralarında yasaklamayan bir topluluk, mümin olduklarını söyleseler de Kur`an ifadesiyle kâfir ve lanetlidirler. Zira bunu yapan İsrail oğulları, Davut aleyhisselam ve Meryem oğlu İsa aleyhisselamın diliyle lanetlenmişlerdir. Bu hüküm, sadece İsrail oğullarına has değildir. Bilakis bunu yapan kim olursa olsun, ne zaman ve nerede yaparsa yapsın bu hükmün altına girecektir.
Bunların yaptığı şey çok çirkin bir iş olarak nitelendirilmiştir. Bir şeyin haram olduğuna inanacaksın nehiy etmediğin gibi bir de yapacaksın. Kur`an`ın Allah`ın kitabı olduğuna inanacaksın ve fakat onun dediğini yapmayacaksın bundan daha çirkin ne olabilir? Kur`an ifadesiyle “Yaptıkları şey ne çirkindir?”
e) Gayri Müslimlerin Müslümanlar üzerinde hiçbir velayet hakkı yoktur. Müminler hiçbir suretle onları veli edinemezler. Onlar (kâfirler) birbirlerinin velileridirler. Müminler dururken hala gidip onları veli edinenler varsa onlar da o kâfirler güruhuna dâhil olurlar. Kâfirlere gelen ceza ve azap onlarınkinden eksik olmayacaktır. Zira “Allah (c.c), müminlerin aleyhine kâfirler için açık bir yol bırakmamıştır.” Bilakis kâfirlere karşı müminlerden izzetli duruş sergilemeyi ve gerektiğinde bu izzeti korumak için savaşmayı istemiştir:
“Ey iman edenler! Kâfirlerden size velayet etmeye kalkışanlarla savaşınız ki, sizde zindelik görsünler. Bilin ki Allah, kendisinden sakınanlarla beraberdir.” (Tevbe: 123)