Bir gün Huzeyfe İbni Haris, Hz. Âişe`ye, “Peygamberimiz (SAV) gece Kur`an okurken nasıl okurdu?” diye sorunca Hz. Aişe, “Bazen sesli bazen de sessiz okurdu” diye cevap verdi. Bunun üzerine Huzeyfe, “Bu konuda genişlik yaratan Allah`a hamd olsun” deyip sevincini dile getirdi. (Tirmizi)

Bir gece Peygamberimiz (SAV), Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer`e uğradı. Hz. Ebu Bekir`in çok sessiz, Hz. Ömer`in ise sesli Kur`an okuduklarını gördü. Sabahleyin onlarla karşılaştığında bunun hikmetini sordu. Hz. Ebu Bekir, “Sesimi duyurmak istediğim (Allah, her halde beni) duyuyor” dedi. Hz. Ömer ise, “Uykusu derinleşmemiş olanları uyandırıyor ve gaflet getiren vesvesesiyle birlikte şeytanı kovuyorum” cevabını verdi. (Bezlul-Mechud)

Şu halde, her ikisinin de yaptığı bir hikmete binaen idi. Hz. Ebu Bekir`in hâli cem`, Hz. Ömer`in hâli ise fark idi. Ama en mükemmel hal, Hz. Peygamber`in hâli olan cem`ul cem`dir. Hazık bir ruh ve kalp doktoru, yüce mertebelere ulaştırıcı şefkat ve merhamet timsali olan Efendimiz (SAV), Hz. Ebu Bekir`e biraz sesini yükseltmesini emretti. Böylece hem etrafta duyanlar yararlanacak, hem de Hz. Ebu Bekir masivayı yakıp yok eden tevhit hâlinden cem` ve şuhut hâline geçecekti. Böylece vahdet eşyanın kesretini örtmemiş, yaratıklar da Yaratan`a perde olmamış olacaktı. Hz. Ömer`e de biraz sesini kısmasını emretti. Böylece namaz kılıp Kur`an okuyan diğer kimselerin dikkati dağılmamış olacağı gibi, özürlerinden ötürü uyuyanlar da rahatsız edilmeyecekti. Ayrıca Hz. Peygamber, Hz. Ömer`e erbabı nazarında ibadetin tadı, itaatin özü olan münacattan mahrum kalmamasını da emretmiş ve mizacını tadil etmiş oluyordu.

Yine bir gece Peygamberimiz (SAV), Hz. Âişe validemiz ile birlikte Ebu Musa el Ensari`nin kapısından geçerken onun yanık sesiyle Kur`an okuduğunu duyunca bekleyip bir süre onu dinledi. Sabahleyin durumu anlatınca Ebu Musa, “Ya Resulallah, eğer beni dinlediğinizin farkına varsaydım bir az daha güzel okumaya gayret ederdim” dedi. (Ebu Nuaym, Hilye, 1/258)
Netice olarak diyebiliriz ki hem sesli hem de sessiz okumaya teşvik eden pek çok rivayet vardır. Öyleyse, gösterişten korkanlar sessiz okusunlar. Ama böyle bir endişesi olmayanlar, başkasını rahatsız etmemek şartıyla sesli de okuyabilirler. Sesli okumanın, dinlemek, öğrenmek, haz duymak yoluyla başkasına da faydası olmaktadır. Ayrıca okuyanın uykusunu dağıtarak uyanık tutar ve dikkatini toplamasına yardımcı olur. Bu arada duyanları da kalkmaya teşvik eder.

En sevgilinin sözlerini, Kur`an-ı Kerim`i dinleme iştiyakı ve zevkiyle okuyan Sahabe-i kiram, işte böyle Kur`an okuyordu. Ermiş hal sahipleri de kalbi manevi hastalıkların kirlerinden temizlenen kişinin Kur`an okumaktan hiçbir zaman bıkmayacağını, Kur`an ezberlemeyen müminin çok eksik olacağını ve Kur`an`sız münacaat yapılamayacağını belirtmişlerdir.
Meşhur mutasavvıf, Ebu Süleyman ed-Darani, hakikat ehlinin kuran okuyuşlarını şöyle tarif eder: “Bazı insanlar, Kur`an okurken üzerinde derin derin tefekkür eder, ağlarlar. Bazıları da Kur`an okurken düşünür ve coşarlar. Üçüncü bir kısım ise Kur`an okurken düşünür ama ne nara atar ne de ağlarlar, sadece hayret içinde dona kalırlar.” Bu üç hâlin oluşma sebebini soranlara ise “Bunu açıklamaya gücüm yetmez” cevabını vermiştir.(Ebu Nuaym, Hilye, 10/20) Zira bu, bir kalp işidir. Kalplere muttali olmaya ancak Allah`ın gücü yeter

Marifet ehlinin Kur`an okumaya bu derece önem vermesinin sebebi, Allah rızasına ve muhabbetine nail olmakla birlikte marifet ilmini elde etmektir. Çok tefekkür ve tezekkür ile okunan Kur`an sayesinde kalbe marifet kapıları açılır ve her ayetten, bazen bir kelimeden, birçok mana çıkarma imkânı elde edilir. Aslında Ebu Süleyman ed-Darani`nin dediği gibi, bunu tadamayanlar ve hayatında yaşayamayanlar mahiyetini anlayamazlar.

“Onlar Kur`an`ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpler üzerinde kilitleri mi var?” (Muhammed, 42) Kalplerin kilitleri; günahtan, dünya sevgisinden, uzun gafletten, hırstan, övülmeğe düşkün olmaktan ötürü kalplere çöken paslar ve kirlerdir. Tevbe ile kalbin pası silinince gayptan kalbe nurlar doğar, o kimse kalbinden taşan hikmetleri söyler. Allah Resulüne uyarak içini dışını temizleyip bildikleriyle amel edenleri Cenabı-Hakk, bilmedikleri ilme muttali kılar ki bu Allah`ın dilediği kullarına vehbi olarak verdiği bir ilimdir.