Hayırlısıyla bu hafta sonu Diyarbakır’da önemli iki etkinliği bir arada yaşayacağız inşaallahu Teâlâ. Birincisi: İttihadululema yani Âlimler ve Medreseler birliğinin icra edeceği ilmi icazet merasimidir. Medrese müfredatına göre 6 yıllık ilmi tahsilini tamamlayan 80 öğrencimiz Seydalarından ilmi icazet (yeterlilik) belgelerini alacaklardır.
İttihadın genel merkezinde yemekli olarak icra edilecek olan bu programa dünya Müslüman Âlimler Birliği Genel Başkanı Prof. Muhyeddin Ali Karadaği, şeyh Muhammed Hasan Dedu, Filistin Âlimler Birliği Başkanı Dr. Nevvaf Tekruri’nin yanı sıra bölge ulemasından ve meşayihinden de önemli simaların katılması bekleniyor. Öğleden sonra ise; ittihadın konferans salonunda Tufanu’l-Aksa hakkında panel başlayacak ve akşama kadar devam edecektir.
İkincisi: Peygamber Sevdalıları öncülüğünde Diyarbakır Nevruz Alanında icra edilecek olan Mevlidi Nebi etkinliğidir. Bölgesel boyutta gerçekleşecek olan bu etkinliğin, her yıl büyük bir coşku ile geçtiği gibi, inşallah bu yıl daha yoğun ve daha görkemli bir coşkuyla geçmesini bekliyoruz. Nisan yağmuruna susamış toprak gibi gönüllerin bu sevdaya susadığını bir kez daha görmüş olacağız inşa Allahuteala.
Etkinliğin bu seneki ana teması “cihad peygamberi Hz. Muhammed” sallellahu aleyhi vesellemdir. Malum olduğu üzere cihad kavramı bu sene meydanlarda epeyi işlendi ancak bunun daha da canlı tutulmasına ihtiyaç vardır. Hatta son zamanlarda çok garip kalmış ve nerdeyse unutulmaya yüz tutmuş vaziyette. İşte bunun için peygamber sevdalıları bunu yeniden canlandırıp gündeme getirmeyi bir görev addetmiştir.
Tarihin hiçbir döneminde Ümmet bu kavrama (cihad mefhumuna) bu kadar yabancı kalmamıştır. Zira ümmet coğrafyasının dört bir yanı kan buhran ve yıkım içinde… Filistin’de, Arakan’da ve Doğu Türkistan’da her gün kadın, çocuk, yaşlı ve engelli demeden masum insanların kanı oluk oluk akıtılmakta, evleri başlarına yıkılmakta, zorla derdest edilip zindanlara atılmakta veya yurtlarından sürülmektedirler.
Bütün bunların sebebi, cihad kültürünün hayatımızdan çıkmış olmasıdır. Ümmet ve Hilafet mefhumlarının zihin dünyamızdan silinip yerini ulusalcılığa terk ettiği gibi cihad mefhumu da yozlaştırılmış şekilde kafamıza yerleştirildi. Artık harici ve asil düşman yerine dâhilde düşman arar olduk. Irk, renk, dil ve coğrafi sınırlar üzerinden yeni değerler üzerinden savaşır olduk. Bu yapay değerler asil değerlerin yerini aldı.
Böylece cihad, mefhum kaybına uğradı. Hatta cihad ve şehadet kavramları öyle sulandırıldı, öyle istismar edildi ki, artık neredeyse her batıl dava uğruna verilen mücadelenin adı cihad, onun uğruna ölenlerin adı da şehit oldu. Vatan şehidi, halk şehidi, bayrak şehidi, demokrasi şehidi, laiklik şehidi… Böylece kutsal olan şehitlik makamını da ucuzlattılar.
Oysa cihad ve şehadet kavramları Kur’ani kavramlar olup Müslümanlara has tanımlar ve değerlerdir. Müslümanlar kendilerine has olan bu etkin silahlarını kullanmadıkları için korsanlar ele geçirmiş ve istismar etmişlerdir. Oysa Müslümanların dışında hiç kimsenin bu kavramları hain emelleri uğrunda kullanarak istismar etmeye hakkı yoktur.
Artık Müslümanlar, İngilizlerin bir fitne olarak yaymaya çalıştığı (tekfirciliği), cihad kılıfına sokarak oynadığı oyunlarını fark etmeli, cihadı nasıl, nerede, ne zaman ve kime karşı yapmaları gerektiği konusunu Kur’an-ı Mübin ve Resulüllah sallellahu aleyhi vesellemin sünnetinden öğrenmelidirler. Bir an evvel buna dönmeli ve cihadı cihad olarak yapmalıdırlar.
Sonuç olarak ne zaman ki, Müslümanlar uyanır, kendi aslına özüne rücu eder ve bu özgün silahlarını yeniden ele alırlarsa işte o zaman dünyanın seyri değişecek, sahte yüzlerin maskeleri düşecek ve her şey yeniden asli mecrasına kayarak yerini bulmuş olacaktır. İnşaallahu Teâlâ.