Namaz, müminin miracıdır. Çünkü namaz, miraçta farz kılınmıştır; orada Hazret-i Peygambere ve ümmetine verilen bir hediyedir. Mümin her namaza durduğunda ellerini kaldırıp tekbir alırken miraca çıkıyormuş gibi yerden kesilmek, dünyadan ayrılmak gibi bir halet-i ruhiye içine girmelidir. Müminin en sevimli, en mutlu anı namaza durduğu, rabbinin huzuruna durduğu andır. Namazda kulun Allah`a en yakın olduğu an da alnını secdeye koyduğu andır. Yine şeytanın en çok insana musallat olduğu an da namaza durduğu andır. Şeytan aleyhillane hep müminin dikkatini dağıtmaya, olmadık şeyleri onun aklına getirerek sevabını zayi etmeye çalışır.
 
Namazda kulun aklına çok şeyler gelir. Eğer kul, bunların Allah`tan bir ilham mı yoksa şeytandan gelen bir vesvese mi olduğu şüphesinden kurtulmak istiyorsa şu hususlara dikkat etmesi gerekir: Aklına gelen şey, bir hayır ise onu Allah`tan bilmeli ve namazdan sonra hemen yapmaya koşmalıdır. Bu, Allah`a en sevimli olan şeylerdendir. Çünkü O, bunu kendisi için en sevimli yerde/namazda kuluna hatırlatmıştır.
 
Eğer aklına gelen şey, kötü ve gazaba vesile olan basit ve beğenilmeyen bir şey ise ondan süratle kaçınmalıdır. Çünkü o, kulu Allah`tan uzaklaştıran bir şeydir. Onu kula ibadet yerinde hatırlatması bir azarlama, yanlışlığını itiraf ettirme anlamı taşıdığı gibi ayıplama ve uyarı da olabilir. Bunu terk etmek, Allah`a yaklaştıran sebeplerdendir. Bu, kulun yüce Rabbine güzelce icabet ettiğini gösterir. Ve bu, kulun Allah`a ulaşmakta takip edeceği bir yoludur.
 
Eğer kulun aklına boş bir temenni, kötü bir arzu gelir veya geçmişle, gelecekle alakalı herhangi bir düşünce doğarsa bilmelidir ki bu düşmanı olan şeytandan gelen bir vesvesedir. Ona olan hasedinden dolayı kendisini böyle meşgul etmektedir. Bu şekilde onun, namazın rükünlerine kalbi ile iştirak etmesini engellemek ve kalbini Allah`a münacaatta bulunmaktan meşgul etmek ister. Şeytan bununla onu namazın zikirlerinin her birinde hatırlanması gereken okuduğunu anlamak, tazim, hamd, dua ve istiğfardan mahrum etmek ister.
 
Eğer namaz kılanın aklına mahzurlu bir arzu veya isyan düşüncesi gelirse bu helak ve uzaklaşma sebebidir. Bu tür düşünceler, insanı azdıran düşmanın/şeytanın onu çepeçevre sarması sonucu nefs-i emmarenin bir sıfatı olarak meydana gelir. Bu durum ilahi huzurdan uzaklaşma ve perdelenme alametidir. O, aynı zamanda kulun gazaba uğramasının, Allah`ın hoşnutluğundan uzaklaştırılmasının ve kendisinden yüz çevrilmesinin bir delilidir.
 
Kul, namazda bu tür düşüncelerle yüz yüze gelince hemen bunları zihninden izale etmeye çalışmalı, nefsin vesvese ve fısıltısını kesmeye çalışarak bu tür düşüncelerin kalbinde ortaya çıkmasına imkân tanımamalı, aklı ile onlara kulak vermemelidir. Aksi durumda bu düşünceler onu iyice sarar, zikir ve kalp uyanıklığından uzaklaştırıp cehalet ve gaflete götürür.
 
Namaz kılan kimsenin ilahi hitabın anlaşılmasında, okuduğu kelamın manasını tefekkürde, ilahi maksat ve murat üzere bulunmada kalbinde bulduğu açık ve noksanlıklar aslında kul için Allah tarafından yapılan bir uyarı ve içinde bulunduğu hâli tanıtmadır. Bu durum, ameldeki ihlasın alameti, tefekkürün bereketi, kulun güzel ibadetlerinin kabul edilmesinin ve şükre layık bir halde olduğunun delilidir. Artık kul, ona bağışlanan bu fazl u nimeti almalı ve ondan avuç avuç toplamalıdır. Başka şeylere bakmamalı ve temenni etmemelidir. Kalbini dünyevî meşgalelerden çektikten sonra bir daha ona yönelmemelidir.
Bu durumda şeytan sinsice yaklaşıp namaz kılanın kalbine kulak kabartır, oraya vesveseler verir, onu aldatmaya heveslenir ve kendisine boş şeyleri hayal ettirme yolundan girip aldatmaya çalışır. Çünkü şeytan, insanı saptırmak için daima sapıklıkla, boş kuruntularla oyalama yollarını arar. Nerede bir boşluk bulursa hemen girer. Allah-u Teâlâ, şeytanın bu hâlini şöyle haber veriyor:
 
“Şeytan dedi ki: Onları (insanları) mutlaka saptıracak ve boş kuruntularla aldatmaya çalışacağım.” (Nisa: 115)
Allah (CC), şeytanın hile ve aldatmasından bazı kullarını müstesna tutmuştur. Onlar, yüce Allah`ın desteği ile ihlas ile ilahi koruma içinde bulunup şeytana karşı galip gelenlerdir. Allah`ı kendilerine vekil edinip O`na tevekkül ettiklerinden şeytan onlara bir zarar veremez. Bu hususla ilgili şu ayet-i kerimelere iyice dikkat kesilelim:
“Şurası muhakkak ki benim ihlaslı kullarım üzerinde senin hiçbir tesirin ve ağırlığın olmayacaktır. Onlara vekil olarak Rabbin yeter.” (İsrâ: 65)
 
“Gerçek şu ki iman edip de yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde şeytanın hiçbir hâkimiyeti yoktur.” (Nahl: 99)