O düşman topluluğuyla karşı karşıya gelmekte gevşeklik göstermeyiniz. Eğer siz (bu yolda) acı çekiyorsanız bilin ki, onlar da sizin gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah'tan onların ummadıklarını umuyorsunuz. (çünkü siz Allah yolunda öldürülseniz şehid olarak cennete gideceksiniz; onlar ise cehenneme gidecekler.) Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa: 104)

Ayeti kerimede geçen bu bir kaç kelime, müthiş bir savaş stratejisini belirleyerek kesin çizgiler ortaya koyuyor. Müminlere gelecekte kendilerini bekleyen zor günlerin akabinde müjdeler olduğunu haber veriyor. Çarpışan iki cephe arasındaki büyük farkı ortaya koyarak müminlere müthiş bir savaş motivasyonu ve moral üstünlüğünü sağlıyor.

Kuşkusuz müminler, savaşta birtakım acılara, sıkıntılara ve elemlere maruz kalabilirler. Ancak bu sıkıntı ve elemleri sadece kendileri çekmiyor. Aynı şekilde düşmanları da acı çekiyor, nice sıkıntılara ve ıstıraplara duçar oluyorlar. Ancak netice itibariyle durumları farklıdır. Müminler cihad ruhuyla Allah'a yönelirken, mükâfatlarını O'nun katından beklerler. Kâfirlere gelince, onlar hepten kaybediyor. Ne hayatta ne de hayat sonrasında Allah katından bir beklentileri yoktur.

O halde şayet kâfirler savaşta diretiyorlarsa müminlerin daha çok diretmesi gerekir. Kâfirler savaşın getirdiği acılara katlanıyorlarsa, müminlerin başlarına gelen acılara daha çok sabretmeleri lazım. Düşmanlarının gücünü tamamen yok edinceye, fitne ortadan kalkıp din yalnız Allah'ın oluncaya kadar, düşmanları kovalamaktan, savaşmak için peşlerini bırakmadan izlerini takip etmekten geri kalmamaları gerekir.

Kuşkusuz bu da her savaşta Allah'a iman etmenin sağladığı bir manevi güç ve bir moral üstünlüğüdür. Kimi anlarda zorluklar dayanma gücünü aşabilir. Acılar dayanılmaz hale gelebilir. İnsan kalbi üstün bir yardıma ve bir azığa ihtiyaç duyar. İşte o zaman Allah'ın yardımı yetişir. Beklenen azık O Rahim ve Rahman olan koruyucudan gelir.

Müminler, birbirine denk olmayan ve açıktan yapılmayan bir savaş içinde kendini bulabilir. Ancak kural yine değişmez. Çünkü batıl hiçbir zaman huzur bulamaz. Hatta galip gelmiş olsa bile. O her zaman kendi bünyesinde iç çelişkilerinden ve farklı gruplarının çekişmesinden ve bizzat kendisinin eşyanın fıtratı ve tabiatına ters düşmesinden kaynaklanan acılarla karşılaşınca yıkılacak, diz çökecektir.

Bu durumda mümin toplumun yapacağı şey, acılara katlanması ve yıkılmamasıdır. Şunu iyice bilmelidir ki, şayet kendisi acı çekiyorsa, aynı şekilde düşmanı da aynı acıyı hata daha fazlasını çekiyordur. Acı çekmenin çeşitli yolları vardır. Yaralar birbirinden farklıdır. "Oysa siz Allah'tan onların ummadıklarını umuyorsunuz." İşte büyük fark, derin teselli ve iki grup arasındaki yol ayırımı!

"Hiç kuşkusuz Allah her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir." Kalplerin duygularını nasıl tedavi edeceğini bilir. Acı ve yaralarını dindirir. Kâfir ve zalimlerin ise acılarını daha da arttırır, zihinlerini şaşırtır ve haspalarını darmadağın eder.

Ayeti kerimenin genel bir açıklamasını yaptıktan sonra bir az da güncelleştirerek şunu söylemek istiyorum; bugün Gazze'de savaşan tarafların savaşı, normal bir Hamas ve İsrail savaşı değildir. Bilakis çağdaş dünyanın en modern silahlarının kullanıldığı küfür İslam savaşı veya hak batıl savaşıdır. Daha açık bir ifadeyle modern dünyanın İslam'la savaşıdır.

Bu savaşta salt maddi güce, kuvvete inanan ve putlaştıranların gücü er ya da geç muvahhitlerin karşısında yenilecektir. Allah'ın kendi ruhundan desteklediği nice az topluluklar koca büyük ve donanımlı topluluklara galip gelmiştir. Allah birini mağlup etmek istediği zaman, ondan basireti alır. Hazırladığı bir tuzağın içine çeker yok eder. Birine de zafer vermek istediği zaman ona basiret verir, yolunu ona gösterir:

"Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah, iyi davrananlarla beraberdir." (Ankebut: 69)