"Allah, ehli kitaptan, onlara (müşrik ordularına) yardım eden Yahudilerin kalplerine korku düşürdü ve kalelerinden indirdi. Siz de onlardan bir kısmını öldürüyor, bir kısmını esir alıyordunuz." (Ahzab: 26)

Bu ayeti kerime Medine'deki Yahudiler hakkında nazil olmuştur. Dolayısıyla bunun işaret ettiği gelişmeleri anlayabilmek için biraz da o günkü olaylara göz atmamızda fayda vardır. Nitekim Peygamberlerimiz sallellahu aleyhi vesellem, hicret edip Medine'ye gelince oradaki Müslümanlarla yaptığı gibi Medine'deki Yahudi kabilelerle de anlaşma yapmıştı. Ancak Yahudiler sözlerinde durmadılar. Birer birer ahitlerini bozdular.

En sonları Ben-i Kurayza Yahudileri, Hendek savaşında Kureyş ordusu ile birlikte olup ahitlerini bozmuşlardı. Kureyş ordusu hiçbir şey elde etmeden çekip gidince bu ihanetçi Yahudiler, orada yalnız başlarına kaldılar. Hz. Peygamber de ordusunu onların üzerine çekti, kalelerini uzun bir kuşatmadan sonra teslim aldı; kimilerini öldürdü, kimileri de esir aldı. İşte bu ayeti kerime o olaya işaret ediyor:

"Allah, ehli kitaptan, onlara (müşrik ordularına) yardım edenlerin (Yahudilerin) kalplerine korku düşürdü ve kalelerinden indirdi. Siz de onlardan bir kısmını öldürüyor, bir kısmını esir alıyordunuz."

Evet, bu ayetin hükmü sanki bugün bir kez daha aynen icra ediliyor. İnsanlığın gözü önünde tarih bir kez daha tekerrür ediyor. O günkülerin muhkem kaleleri kendilerini korumadığı gibi, bugünkülerin de Gazze'nin etrafına çevirdikleri beton bariyerleri kendilerini koruyamadı. Allah (cc), kendisinden korkan kullarına beklenmedik yerden kapılar açıyor ve çıkış yolunu gösteriyor.

Yeraltından tüneller açarak bariyerlerin ta ötesinden çıkarlar ortaya. Paraşütlerle bariyerlerin üzerinden uçarak inerler onların başına. Sanki Allah(cc), ayakları altından ve gökten başlarına azabını yağdırmaktadır. Öyle ki mücahitler sıradan askerlerini değil, kolordu komutanı gibi üst düzey subaylarını ve belediye başkanı gibi yöneticilerini yakalayıp gönderiyorlar Gazze'ye. Kuşkusuz bu, Siyonistler için büyük bir hezimet, psikolojik bir yıkımdır.

Bu harekâtla sadece işgalci siyonistin değil, dünyanın iki büyük putu yıkılmıştır. Birincisi, MOSSAD denilen terörist istihbarat birimidir. Hani MOSSAD Filistinlilerin gece evlerinde ne ettiklerini ne yiyip içtiklerini dahi biliyordu. Sanki ilah gibi her şeyi gaipten biliyordu. İşte bu harekât MOSSAD'ın bu abartılı sırrını çözdü, karizmasını fena çizdi ve şerefini beş paralık etti bıraktı.  

İkincisi de son derece güvendikleri ve sayesinde kendilerini evlerinde emniyette hissettikleri DEMİR KUBBE dedikleri hava savunma sistemleridir. Bu da öyle abartılı konuşuluyordu ki, sanki israil'in üzerinden bir kuş uçsa bile yakalanıp yok edilecekti. İşte HAMAS'ın füzeleri Demir Kubbeyi de delik deşik etti bıraktı.

Sonuç olarak bu savaşın tartışmasız ve mutlak galibi HAMAS'tır. Süper bir gücü yenmiş, yüzlercesini öldürmüş, yüzlercesini esir etmiş, binlercesini yaralamış, ordusunu parçalamış idarecilerini birbirine düşürmüştür. Hava gücü olsa bile savaş karada kazanılır. İsrail'in askerleri esir düşmemek için hep gerisin geriye kaçıyor, HAMAS mücahitleri de adım adım işgal altındaki topraklarını kurtarıyor...

Elbette bu tarafın da kayıpları vardır. Hiçbir zaman savaş zayiatsız olmaz, ancak hesaplar farklıdır. Biri ölümü, öbürü hayatı seviyor. "Onlar bin yıl yaşasalar bile yine yaşamaktan doymazlar." Ama müminler Rablerine kavuşmayı arzulamakta. Ölümü sevenle hayatı seven hiç bir olurlar mı? Mücahitler için iki güzel şeyden biri mutlaka vardır;  ya şehadet ya da zafer... Allah'u Teâla bu gerçeği şu ayeti kerimeyle kanıtlıyor:

"O topluluğu takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız onlar da, sizin çektiğiniz gibi acı çekmektedirler. Üstelik siz Allah'tan, onların ümit etmedikleri şeyleri umuyorsunuz. Allah ilim ve hikmet sahibidir." (Nisa: 104)